Dürüst olacağım. Kendimi sık sık film izleyen, filmden anlayan, içerdiği mesajı gören, algılayan biri olarak görürüm (Bu cümleden kendimi üstün gördüğüm anlamı çıkmasın). Ancak sevmediğim bir huyum var: Birçok filme ön yargılı yaklaşırım. Önce filmin oyuncularına ve yönetmenine bakarım, sonra filmin posterine ve IMDb sayfasına. Eğer ilgimi çeken bir konu/olay yoksa seyretmem. Fakat çoğu zaman, ödül törenlerini yorumlamak ve sinema literatürüme katkı sağlaması açısından, o ilgimi çekmeyen filmi seyrederim. Kah beğenirim kah beğenmem. Ama daha önce izlemediğim için pişman olduğum birkaç sayılı film vardır. İşte Rush, bunlardan biri.
Gerçek olaylardan esinlenerek kaleme alınan Rush, iki Formula 1 pilotunun rekabetini konu alıyor. İlk kez 1970'de, bir Formula 3 yarışında yolları kesişen iki pilot, James Hunt (Chris Hemsworth) ve Niki Lauda (Daniel Brühl)'nın başından geçenler filmin ana konusu. Hunt, kadınlara ve uyuşturucuya olan düşkünlüğü ve pistteki agresif tutumu ile tanınan biriyken Lauda, daha sessiz sakin ve mantıklı biri. Tek ortak özellikleri, ikisinin de mükemmel birer yarışçı olmaları. Bu kabiliyetleri, ilerleyen yıllarda insanların dilinden düşmeyecektir.
Gördüğünüz gibi, her tür bakış açısına ve yoruma açık bir konu ile karşı karşıyayız. Her yönetmenin, senaristin farklı yorumlayacağı, farklı işleyeceği bir sinopsis. Zaten çoğu konu öyle ama Rush gibi bir film yapılacaksa, usta isimlerle beraber çalışılmalı, seyirciyi filme adapte etmeli ve konu, en ince ayrıntısına kadar ustaca işlenmeli. Rush, bunu başaran bir yapım. Yönetmeni, senaristi, yapımcısı, bestecisi, görüntü yönetmeni, kurgucusu; hepsi ama hepsi, aralarında Akademi Ödül'ü de dahil olmak üzere, onlarca ödül kazanmış büyük kişilikler. Biri söylesin bana, bu sinemacılardan kötü film yapmaları beklenebilir mi?
Başrollerimiz Chris Hemsworth ve Daniel Brühl, kariyerlerinin doruk noktasında iki oyuncu. Thor ile akıllara kazınan Hemsworth, Oscarvari bir performans değilse de, ortalamanın üstünde ve kendini aşan bir oyunculuk ile ekranda. Brühl'e gelince, rolünü tam anlamıyla benimsemiş olacak ki, kendisinden beklemediğim kadar ustaca bir iş çıkarmış. Avusturyalı mükemmelliyetçi pilot rolü tamemen karikatürize işlenebilirdi, ve gerçekten filmde güldüğümüz az sayıda sahneler, Niki'nin sosyalleşmekten muzdarip olduğu anlar. Ancak Lauda'nın gözlerinde, asosyal kimliğinden öte şeyler görüyoruz, İtalya'da bir kırsal bölgede hayranlarının arabasının direksiyonunda yol alırken. İspanya doğumlu Alman aktör, karakterinin iç dünyasını en başarılı şekilde yansıtmış. Role hazırlanırken hâlen hayatını sürdüren Niki Lauda'dan yardım aldı mı bilmem ama Altın Küre'ye aday olduğu gibi Oscarlar'da da yetenekli oyuncuyu göreceğimize inanıyorum.
İniş ve çıkışlarıyla tanınan, ve şahsen çalışmalarını beğenip takdir ettiğim yönetmen Ron Howard için Rush, A Beatiful Mind'dan sonraki en başarılı eseri ve şimdiden birçok ödül töreninde güçlü bir aday olarak göze çarpıyor. Oscar bağlamında bakacak olursak Rush, Akademi'nin pek saygı duyduğu bir tür değil fakat, eğer jürinin asil tarafına denk gelirse, en az 5 kategoride adından söz ettirecektir.
Sağlam ve sürükleyici senaryosu, seyirciyi yormayan akıcı anlatımı, filmi etkileyici kılan kamera açıları, ses miksajı ve oyunculuklar Rush'ı bir başyapıt yapmaya yetiyor. Rush'da, bir filmde aradığınız her şey fazlasıyla mevcut.
+ Akıcı anlatım.
+ Peter Morgan'ın usta kalemi.
+ Daniel Brühl.
RUSH (2013)
9,5/10
sanırım bana yaptığın nadir iyiliklerden :D
YanıtlaSil