Sinema ile az çok ilgili biri, Hollywood kalitesinden ve imajından kat kat uzak, Amerikan film sektörünün Hindistan karşılığı olan Bollywood'u duymuştur. Bollywood, kendine has özellikleri ile Batı sinemasından ayrılmış ve yeni bir anlatım, tür ortaya koymuştur. Hint insanlarının ortak kültürlerinin birnevî birleşimi olan bu film türü, halk tarafından oldukça rağbet görmekte ve sevilmektedir. Öyle ki, bu endüstriden çıkan filmlere "Masala" derler. Masala, Hint baharatlarına verilen addır. Hintliler mutfaklarında kullandıkları baharatlara masala dedikleri gibi, sinema endüstrilerinden çıkan filmler için de bu ifadeyi kullanırlar. Hintliler filmlerini, o envai baharatları gibi görürler. Rengarenk kostümleri, abartılı dans gösterileri, birbirinden güzel bayanları, nefes kesen müzikal yapıları ile her tür duyguyu yansıtabilen bu filmlere, yüzlerce çeşitlik baharat kültüründe kullandıkları isimle hitap etmeleri pek manidardır.
Bir Hint yapımı My Name Is Khan/Benim Adım Khan, burada devreye giriyor. Hint yönetmen Karan Johar'ın imzâsını taşıyan film, türdeşlerinden her yönüyle farklı görünmesiyle göze çarpıyor. Hint sinemasının Kral ve Kraliçesi, Shahrukh Khan ve Kajol'un başrollerini paylaştığı film, konu itibariyle de dikkat çekiyor. Benim Adım Khan, Asperger sendromundan muzdarip Rizvan Khan'ın destansı hayatından kesitler sunuyor. Bu iki buçuk saatlik sunum esnasında, çok önemli siyasi mesajlar ve insanlık dersleri almamızın yanısıra; 11 Eylül, Afgan Savaşı, Katrina Kasırgası gibi sosyal felâketler ile ABD hükümetine vepolitikasına sayısız gönderme yapıldığını görüyoruz.
11 Eylül saldırılarının etkileri, ABD başta olmak üzere tüm dünyâda acımasız bir düşünce biçimini güçlendirmiştir: Müslümanlar teröristtir. ABD'nin, insanlığın zihnine yerleşmesini nicedir istediği bu küstah tümevarımsal fikir, nihayet 11 Eylül'ün vuku bulmasıyla gerçekleşmiştir. Amerika başta olmak üzere, neredeyse bütün Batı ülkelerinde Müslümanlara terörist, İslâm'a savaş dini gözüyle bakanların sayısı artmıştır. Bununla da kalmamış, Müslümanlar dünya çapında, insandışı muamelelere maruz kalmıştır. Filmimizin kahramanı Rizvan Khan da, bu akımdan nasibini almış ve eşinin evlenmeden önce doğurduğu üvey evladı Sameer'i kaybetmiştir. Bu hadiseden sonra Rizvan, Mandira'ya söz vermiştir. Amerikan başkanını bulup, yüzüne karşı terörist olmadığını söyleyecektir. Elbette filmin sonunda, vazifesini yerine getirecek, Başkan'â "Benim adım Khan, ve ben terörist değilim." diyecektir.
Müslümanlar yaşadığı coğrafya itibariyle zengin kaynaklara sahiptirler. Bu sebeple de her zaman Batı'nın hedefi olmuşlardır. Belki müslümanların belli bir kesmi için "gamsız, şuursuz" ya da "çabuk oyuna geliyor" denilebilir fakat terorist denmesi Batı'yı görmezden gelmektir. Zirâ, eğer bir ölüm çetelesi tutacaksak, Amerika'nın ağzını açması bile büyük ayıp olacaktır. Irak, Afganistan ve Filistin işgalleri, Körfez Savaşı, bombalamalar, cinayetler, tecavüzler... Düşünmeden edemiyorum: Bu durumda kim terörist?
Filmin çekilme amacının bu pis ve zalim algıyı yıkmak olduğunu belirten Karan Johar, bir röportajında şu sözleri söylemiştir: Oldukça önemli bir zamanda olduğumuzu düşünüyorum, çünkü milletimizin birlik olması cok büyük anlam taşıyor ve ben bu duruma şahitlik yapabildiğim içinçok mutluyum. Herkes terörün bir dini olmadığını ve asla olmayacağını biliyor. Bir film yapımcısı olarak, sosyal bir sorumluluğum, görevim olduğunu biliyorum ve bu görevimi yerine getireceğime dair söz veriyorum. Benim Adım Khan, Hinduların ve Müslümanların hiç olmadıkları kadar birlik oldukları bir zamanda başladı.
Benim Adım Khan, kesinlikle sıradan bir film değil, bu nedenle sıradan bir gözle bakılıp yorumlanması da doğru olmayacaktır. Bana göre sosyal mesaj içerikli filmler, insanlığın tarihe kazandırdığı şaheserlerinden biri ve bu filmleri incelerken olaydan çok, anlatılmak istenene bakılmalı. Kaldı ki Benim Adım Khan, teknik anlamda da gayet akıcı ve eşsiz. Senaryo, oyunculuklar, ses ve görüntü kurgusu, sinematografi, müzikler vs. Amerikan sinemasına taş çıkartacak nitelikte. Filmin kahramanı Rizvan Khan'ı canlandıran Shakrukh Khan, Dustin Hoffman'dan sonra gördüğüm en iyi otistik karakter performansını sergiliyor. Filmde gerçek olayların üzerinden gidilmesi ise, eşsiz bir anlatım türünü Bollywood literatürüne katmış.
Yine de, filmin kusurları var mutlaka, insan yapımı her şeyin olduğu gibi. Birtakım yaşananların fazla taraflı anlatılması, Müslümanların içinin güzelliğinin zaman zaman pohpohlanarak anlatılması gibi anlatım dilleri eksi hanesine yazılabilir. Bu kadar gözümüze sokmaya gerek duymadan, daha objektif bir bakış açısıyla da mesaj, seyirciye rahatlıkla ulaşabilirdi.
Benim Adım Khan, her insanın mutlaka seyretmesi gerektiğini düşündüğüm ve herkese rahatlıkla önerebileceğim, ezber bozan bir Bollywood başyapıtı. Hangi ırka, hangi renge, hangi dine mensup olursak olalım; aynı atomlardan oluşuyoruz ve aynı yeryüzünü paylaşıyoruz. Bu dünyâda herkese yetecek yer var.
Müsaadenizle yazıyı, filmden bir replikle bitirmek istiyorum:
Bir şeyi unutma, Rizvan. Dünyâda sadece iki tür insan vardır: İyilik yapan iyi insanlar ve kötülük yapan kötü insanlar... İnsanlar arasındaki tek fark budur.
NOT: Bu yazıyı, Edebiyat performans ödevim için birkaç hafta önce hazırlamıştım. Aynı zamanda ilk film incelememdir. Belirtmekte fayda var.
yazını çok beğendim benim adım khan :) harika bir yapım
YanıtlaSil