AMERICAN HUSTLE (Eleştiri)


Ekranda "Bu filmde yaşananların bazısı gerçekten yaşanmıştır" yazısıyla karşılaşıyoruz. 1978'in Amerikası'ndayız. Christian Bale'i ayna karşısında, kelini gizlemek için taktığı perukla oynarken görüyoruz. Kamera, Bale'ı yaklaşık iki dakika mercek altına alıyor. Böylece, tamamen David O. Russell tarzı bir film izleyeceğimiz sinyalleri daha ilk dakikadan veriliyor. Ardından Bradley Cooper ve Amy Adams kapıdan içeri giriyor. Cooper ile Bale birbirleriyle laf yarıştırıyorlar ve üçlü, odadan hışımla çıkıp ellerinde para çantasıyla salona doğru, Jeremy Renner ile görüşmeye gidiyorlar. Tabii bu olanlara anlam veremiyoruz. Ta ki, uzun bir flashback yapılana dek...

Filmi üç bölüme ayırabiliriz: Geçmişe dönüp grubun nasıl bir araya geldiğini anlatan kısım, operasyonun işleyişini konu alan kısım, ve her şeyin sonuca vardığı, kısmen sürprizlerle dolu son kısım. 30 dakika süren flashback'te çoğu karakteri tanıma fırsatı buluyoruz. İnsanları manipüle edip paralarını çalan, dolandırıcılıkta master yapmış Irving Rosenfeld (Christian Bale), kendisi gibi sert çevrelerde çetin zorluklar altında yetişmiş Lady Edith (Amy Adams) adında İngiliz bir bayana âşık olur ve ikili, ilişkilerini genişletip ortaklaşa çalışmaya başlarlar. Her şey güllük gülistanlıkken, cennette sorunlar baş gösterir. Kendini müşteri olarak tanıtan FBI ajanı Richie DiMaso tarafından enselenirler. Richie, her iki tarafın da kârlı çıkacağı bir öneri sunar. Onlardan işbirliği yapmalarını, birlikte çalışıp New Jersey'deki tüm yolsuzlukları açığa çıkarmalarını; kongre üyelerini, iş adamlarını, belediye başkanının bile kirli işlerini ifşa etmelerini ister. Bunun için ilk adım, New Jersey'nin en aktif ve en güçlü devlet adamı olan Carmine Polito'yu ağına almaktır. İlk adımı sağladıktan sonra, gerisini çorap söküğü gibi gelecektir... Daha doğrusu, geleceği sanılmaktadır. Irving'in irade sorunu, Edith'in kafa karışıklığı, Richie'nin hırsının ve kontrol manyaklığının üstüne Irving'in tek çocuklu karısı Rosalyn'in de olay örgüsüne dâhil olmasıyla berâber, işler hiç de kâğıt üstünde yazıldığı gibi gerçekleşmeyecektir. 

Tamamıyla gereksiz ve yorucu Pulp Fiction çakması zaman yolculuğu nihâyet sona erince film biraz olsun ivme kazanıyor. Ama David O. Russell, hikâyeyi devam ettirmek yerine hikâyeye hiçbir katkı sağlamayan salak aşk masallarıyla, Penguen'den fırlamış abartılı karakterlerle, uzun seks (!) sahneleriyle ve son ses çalan müziklerle beynimizi tırmalamayı başarıyor. Olaydan çok karakteri ön plâna çıkaran Russell, daha çok miktarda ve ünlü kişilerle berâber çalışınca American Hustle'da, son eseri Silver Linings Playbook'un aksine, çuvallıyor. Film ne zaman momentum elde etse, onu çok iyi harcayıp karakterlere serpiyor, bize de "e artık bir yere kadar" demek düşüyor. Filmin yarısını doğaçlama repliklerle çeken ve bunu gurur duyarak dile getiren bir yönetmenden, zaten şaheser beklememek lâzım.

Neyse ki oyuncular imdadımıza yetişiyor. Abartılı, mantıksız, çoğu zaman gıcık da olsalar, nevi şahıslarına münhasır hareketleri ve tavırlarıyla, aynı zamanda karaktere hayat veren deneyimli oyunculara duyduğumuz saygı ve sevgiden ötürü onları bağrımıza basıyoruz. Robert De Niro'nun da kısa bir rol aldığı American Hustle'ın en güçlü ve iddialı silahı, yönetmenin önceki yapıtlarında da görev alan oyuncular ve sergilediği performanslar. Her sene vücudunu değişik şekillere sokan Kara Şövalye Bale'in Irving rolü için 20 kilo almasının yanısıra ortaya koyduğu performans ve nüanslar ile geçtiğimiz yıl 23 yaşında ilk Oscar ödülünü alan Jennifer Lawrence, filme damga vuran hârika insanlar... Ancak bu etmen bile, filmin her şeyi aşırıya kaçırmasından dolayı bir süre sonra gına getiriyor.

American Hustle'ı beğenmedim. Yılın en abartılmış, en pohpohlanmış filmi olduğuna adım gibi eminim. Ne 10 adaylığı hak ediyor, ne de 100 üzerinden 90'a tekabül eden ortalama notunu. David O. Russell'a garezim olduğu sanılmasın. Benim yorucu, dikkat dağıtıcı, gereksiz ayrıntılarla ve hiçbir şekilde ilgi çekmeyen aşk öyküleriyle bezeli şablonumsu, melodram, absürd senaryolara garezim var; sevmiyorum, zevk almıyorum, iyi vakit geçiremiyorum.


+ Sevecen tiplemeler.

+ Kıyafetler, makyajlar, saçlar; dekor.

+ Jennifer Lawrence'dan hayatının oyunculuğu.

+ Müzik seçimleri.

+ Buzda balık tutmak...

- Karakterlerin abartılı ruh hâlleri.

- David O. Russell'ın anlatım dili.

- Şablonlarla dolu senaryo.

- Bazen müzikler fazla gürültülü.

- Peruk, peruk, peruk.


AMERICAN HUSTLE (2013)
5/10

3 yorum:

  1. Gitmeyi istedigim bir filmdi ama gitmiyecegim sana guveniyorum ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O zaman birkaç ay sonra izlediğinizde "Aa ne güzel filmmiş keşke gitseydim" diye düşünürseniz bana sitem etmeyin. :)

      Şaka bir yana, cidden yanlış fikirler aşılamak istemem. Zevkler ve renkler kişiden kişiye değişir. Eğer merak ediyorsanız gidin görün.

      Sil
    2. Bu kadar iddiali ve icerigi bilgi ve gozlem dolu bir yaziya guvenmemek emege saygisizlik olur ;)

      Sil