Sherlock, "her sezonun birinci bölümü iyi, ikincisi ortalama, üçüncüsü muhteşem" mantığını kaybetmemiş. Yazarlar kasten mi yapıyor, bilemem, ama Üçün İşareti adlı bölümün sorunu, istenen güzelliği yakalayamamasından öte, alıştığımız ve benimsediğimiz Sherlock hissini verememesiydi. Bunun birkaç nedeni var...
İlk ve en büyük neden, ana temanın resmen hezimete uğraması. Sherlock nasıl bir dizidir? Suç, polisiye, dedektiflik. Arada karakter gelişimleri ve etkileşimlerini sıkıştırınca ve eğer bu elementler zekice işlenmişse ortaya bir başyapıt çıkar, ve çıktı da. Ama ne yazık ki, Üçün İşareti bu kuralı tersine çevirdi. Bir dedektifin kâtil peşinde koşma, dava çözme vs. vasıfları yerine bize onun insani yanını gösterdi. Sherlock Holmes'un insanî yanını zaten az çok tahmin edebildiğimizden dolayı, bu hoş olmadı.
İkinci neden ise zamanın boşa harcanması. Söyler misiniz bana, 90 dakikalık bir polisiyenin ilk 30 dakikası, eserin türü adına niçin hiçbir olay veya -onu geçtim- ufak bir motive kaynağı vermez? Bir polisiye, barındırdığı komikliklerle değil; kafa karıştırıcı, zeki gizemleri ile seyircinin kafasında yer tutar. Bu bir gerçektir. İnanmayan varsa sorarım ona: İlk 30 dakikadan aklınızda kalan bir şey var mı? Veya biri size sorsa "bölümün konusu ne?" diye, cevap verebilir misiniz?
Uzun lafın kısası, Sherlock'un 90 dakikalık uzun mu uzun süresi artık diziye yük olmaya başladı. 40 dakikada işlenecek konuyu bir buçuk saate yaymak amatörlerin yahut beceriksizlerin yapacağı iş. Mark Gatiss ve Steven Moffat gibi iki değerli yazardan beklemezdim konuyu kaymak gibi uzatmalarını. Tabii ortada konu yok, o da ayrı mesele.
Üçüncü neden; dizinin tiyatro oyununa dönüşmesiydi. Sizi bilmem ama Üçün İşareti, sehneler değil de perdeler hâlinde hazırlanmış bir bölüm gibi geldi bana. Zamansız flashbackler, gereksiz dakikalar, baş ağrıtan sahneler... Şu senaryoyu tiyatrocuya verseniz, tiyatro metni yazmakta ve oynatmakta hiç sıkıntı çekmezdi diye düşünüyorum.
Diziyi yerme kısmına son verelim artık. Bölüm elbette berbat değildi, birçok unutulmaz an vardı. Sherlock'un İngiliz Kraliyet Muhafızı şapkası takması, efsanevî düğün konuşması ve Sherlock ile Watson'ın, arkaplânda ana tema müziğinin dubstep tarzında çalmasıyla, barlarda gezip sarhoş şekilde eve dönmeleri ve üstüne üstlük, bir de o hâlde dava kabul etmeleri ve Sherlock'un halının üzerine kusma sekansları bölümün yüzümüze tebessüm yaydığı güzel ve neşeli dakikalarıydı.
Karakter performansları hâlâ diziyi ayakta tutan en önemli etmen. Benedict Cumberbatch, seyrettiğim en iyi Sherlock Holmes. Martin Freeman, jest ve mimiklerini çok uyumlu kullanan bir aktör, ki buna Hobbit'te defâlarca şahit olduk. Mark Gatiss, Una Stubbs ve Rupert Graves ise bu sezon kendilerini geliştirmiş, deneyimli oyuncular olarak karşımızda.
Lafı uzatmayayım, siz demek istediğimi anladınız. Gidişat böyle olmamalı demek istiyorum ama sezon 3 bölüm! Haftaya sezon finali, sonra 2 yıl daha ortalarda yok. Neyse, mükemmel bir sezon finali dileğiyle...
+ Mükemmel oyunculuklar.
+ Dizinin var olması.
- Polisiye mi seyrediyoruz, komedi mi?
- Ortada hâlâ sağlam bir dava yok.
- Uzun ekran süresi.
SHERLOCK S03E02
7,5/10
Bu bölümi az önce bitirdim ve şu ana kadar ki en güzel bölümdü. Karmaşık belli bir konu yok ama orijinaldi. Şunu da söyliyeyim neredeyse hiç sıkılmadım.
YanıtlaSil