TRUE DETECTIVE 2. Sezon 1. Bölüm (İnceleme)


Aylar sonra tekrar karşınızdayım. Bir 12. sınıf öğrencisi olarak, üniversite sınavlarına hazırlanmak zorunda kaldığımı, sayısı 30'u bulan sadık okuyucu kitlem bilir. Bu hazırlığın getirdiği düzenli çalışma ve tempo sonucu sinemayla, aynı şekilde televizyon ve ödül törenleriyle ilgilenemedim. Kasım'dan bu yana kendi isteğimle izlediğim bir Game of Thrones, bir Görevimiz Tehlike serisi vardı ki, ikinciyi sınavdan birkaç hafta evvel tansiyon yaratması amacıyla yutuvermiştim... Neyse, geçen gün son sınavımı oldum ve üniversite sürecim önemli ölçüde sonlandı. 21 Haziran, yazın başlangıcıdır da. Neşeli, verimli bir yaz mevsimi dilerken Kutsal Sinema'nın tekrar aktif hâle geldiğini bildirmekten büyük mutluluk duyarım.

True Detective ilk bölümünden beri seyircinin favorisi oldu. Bazı -benim deyişimle- profesyonel seriler vardır, dünya çapında kendine kitle edinir ve tabiri caizse bir efsaneye dönüşür. Neden bahsettiğimi biliyorsunuz. Televizyonun altın çağında True Detective, bunlardan bir tanesiydi... Hiçbir televizyon programının yapmaması gerektiği kadar uzun bir süre, bir buçuk yıl geçiverdi ve bambaşka kişilerle, bambaşka bir "dünyaya" geçişimiz dün itibariyle başladı. Değişmeyen tek şey ise dünyanın ta kendisi: Louisiana (paradoksa gel). 

Bölüm, Dedektif Ray Velcoro'nun (Colin Farrell) arabasında, oğluyla konuşurken başlıyor. Burada, Velcoro'nun dibe batmış biri olabileceği ihtimalinin oldukça kuvvetli olduğunu çıkarabiliyoruz. Eşinden belli sebeplerle ayrılmış, oğlunun vesayetini almaya çalışan Velcoro'yu ardından Avukat ile görüşürken görüyoruz ki, burası mükemmel, ilk sezonun en ayrıksı dakikalarını oluşturan Rust (Matthew McConaughey) ve Marty'nin (Woody Harrelson) sorgu sahnelerine bir selam çakma gayesi güdülmüş müdür bilemem, ama onları hatırlattığı kesin. Bir an aklımdan Colin Farrell, yeni Rusty Cohle olur mu diye geçmedi değil.

Ardından ikinci adamımız, Frank Semyon (Vince Vaughn) ekrana geliyor. Zengin bir işadamı olan Frank, şehir merkezine hızlı tren yaptırmak ve bölgedeki diğer kuruluşları bünyesine katarak büyüme peşinde. Belli ki, illegaliteden başını sıyıramıyor ve ağzı laf yapan bir gazeteciyi susturması için, yıllar evvel kendisine kıyak yaptığı Dedektif Velcoro'yu gönderiyor. "Arkadaşlıkları" hatrı sayılır bir süredir devam eden ikili, bölmün sonlarına doğru bir araya gelip içki paylaşırken, diyalogları da kaliteli dakikalara neden oluyor.

Rachel McAdams'ın canlandırdığı Ani ise Şerif departmanından. Kendisiyle ilgili çıkarabildiğim kadarıyla, bir erkekten daha fazla taşağa sahip, ve tam adı Sophokles'in ünlü tragedyası Antigone'den gelme. Hoş, kardeşinin adı Athena, babası ise bambaşka bir zat...

Dizinin dördüncü ana karakteri otoyol polisi Paul Woodrugh (Taylor Kitsch) ruhsal olarak diğer üçünden farklı değil. Nic Pizzolatto ilk sezon apayrı dünyalarda olan iki kişiyi fantastik bir uyumla birleştirmişti, bu yıl başrolleri iki katına çıkarıyor ve hepsinin iç dünyasındaki tükenmişlik duygusunu bölümün her saniyesinde sezmek mümkün.

True Detective, antolojik bir yapıya sahip olduğundan bu bölümü pilot sayabiliriz. Önce karakterleri ve olayı tanıtacak, ardından olaylar ve öldürücü final... Bu bakımdan "Batı Ölüler Kitabı" oldukça başarılı bir set-up işlevi gördü. Çok konuşulacak, üstünde durulacak bir husus olmadı. Final sahnesinde, kahramanların birleşmesini görene dek. Uzun lafın kısası, henüz yargılamak için çok erken. Fukunaga'nın yokluğunu da hissettiğim söylenemez. Ama dediğim gibi, daha yolun başındayız.

+ Bütün oyuncular.

+ Psiko-noir atmosfer.

- Günün sonunda, çok olay olmadı. 

TRUE DETECTIVE S02E01
8,5/10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder