İşte. Eksikleri olsa da uzun zamandır beklediğimiz Wolverine filmi. Hugh Jackman, altıncı kez Wolverine olarak karşımızda ve bu sefer daha güçlü ve daha badass...
Film, tarihe kanlı harflerle kazınmış bir olayın içinde başlıyor. Yıl 1945. Nagazaki. Atom bombasının atıldığı gün Logan oradadır ve saklanıyordur. Kendine bir tür sığınak bulmuştur. Atom bombasının atıldığı anda önündeki Japon askerini de yanına alarak son anda ölmekten kurtarır. Yıllar sonra(2013) hayatını Logan'a borçlu eski asker Yashida, artık varlıklı ve itibarlı bir şirketin sahibi konumundadır, onu yanına çağırır, Japonya'ya. Ölüm döşeğindedir ve Wolverine'in ölümsüzlük gücününün kendine aktarılmasını rica eder. Wolverine kabûl etmeyince gece yanına zehirli tükürükler fırlatan, böcekli möcekli ne idüğü belirsiz bir kadın mutant yollar, Viper, gece uyurken ölümsüzlük -ve dolayısıyla- iyileşme gücünü de çalar. Wolverine henüz farkında değildir ne olduğunun, rüyâ sanmaktadır gece yaşananları. Farkına vardığında ise gücünü geri almak için elinden geleni ardına koymayacaktır.
Yeni Wolverine filminde olaylar silsilesi uzakdoğu ülkesi Japonya'da geçmekte. Hemen hemen. Filmin başlarında, Japonya'ya gitmeden önce Logan'ın acılar içinde olduğunu, Jean'in ölümünü hâlâ kafasından atamadığını görüyoruz. Ormanda 'yalnız savaşçı' edasıyla yaşamını sürdürmektedir. Yashida'nın torununun arkadaşı Yukio gelir ve Logan'ı anavatanına davet eder.
Filmde karakter gelişimi sağlanmış; filmin başından sonuna Logan ızdırap ve -kısmen- pişmanlık içinde ve yönetmen baş kahramanının içindeki çatışmayı elinden geldiğince aktarmaya çalışmış seyirciye. Bazılarına sıkıcı gelebilir bu durum zirâ vurdulu kırdılı, dövüşlü kavgalı bir film olduğu söylenemez The Wolverine'in. Daha felsefi bir yaklaşım sağlanmış ve bence iyi olmuş. Sırf aksiyon dolu Wolverine görmek istiyorsanız 2009 yapımı X-Men Origins'i izleyin, bu reboot'a hiç bulaşmayın.
Karakter gelişiminden söz etmişken, koca film ekibinin üzerinde bir dakika bile uğraşmadığı klişe dolu bir kötü adam(daha doğrusu kadın) filmde yer alıyor. Saldım çayıra melvam kayıra usulü ortaya serpiştirilen Viper, anlaşılması güç bir karakter. Bir de şu senaristler şatafatlı lâflar söyletmiyorlar mı... Orada bitiyorum işte. Klişeyi normale çevirirmeye çalışırken batıyorlar. Kötü adamı ilahlaştırmayı bırakn artık, başaramıyorsunuz zaten.
Tabii ki aksiyon sekansları da mevcut filmde, hem de mantık sınırlarını zorlayan türden. Saatte 400 km ile giden trenin üstünde savaştıkları anlar fiziğin can çekiştiği anlardı belki fakat eğlenceli ve eşsiz oldukları inkâr edilemez bir gerçek. Kezâ sırtına ellişer ok yediği sahne(bkz. fragman). Bu sefer daha insanî bir Wolverine karşımızda olduğundan mermi/bıçak darbesi yerken canı yanıyor her insan gibi. Etkileyici birçok yer ve twist("sürpriz") var filmde.
18-13 yaş arası seyirciye hitap etmek için kan efektleri saklamaya çalışılmış, bazı yerlerde biraz sinir bozucu olmuş. Hugh Jackman bile yönetmenle ayrı düşmüş bu konuda, 18 yaş sınırı getirilmesini istemiş ama nafile. Ayrıca Oscar'a aday olmuş bir senaristten ilkokul zekâsına denk amatör replikler sıkıştırmasını beklemezdim filme. Logan, Tony Stark değil ki.
James Mangold, filminde uzakdoğunun tüm nimetlerini, materyallerini sapına kadar kullanmış. Ninjalar, samuray bıçakları, mekânlar, aletler edevatlar, gelenek-görenekler. Uzakdoğu görselliği filme ayrı bir hava katmış.
Bu arada, hâlâ filmi izlemeyeniniz varsa, sakın benim gibi sazanlık yaparak jenerik bitmeden salondan ayrılmayın...
Yazın bomba filmlerinden olmasa da ortalamanın üstünde, Wolverine hayranlarını memnun edecek bir yapım The Wolverine. 2009'daki neferinden kat be kat daha iyi olduğu tartışılmaz.
THE WOLVERINE (2013): 7/10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder