Bazı filmlerin konusunu bilmeden izlerim. Evet, sadece oyuncu kadrosuna ve eleştirilerine bakarım, poster de havalıysa ve yeniyse tereddüt etmeden izlemeye koyulurum ancak aslâ konusuna göz ucuyla bile bakmam. Amaç sürpriz olsun, heyecan katsın. Bazen hayal kırıklığı yaşasam da The Iceman, bir saat kırk beş dakikalık film, oldukça sürükleyici hikâyesi ve muhteşem oyunculukları sayesinde, gönlümde taht kurmayı başardı.
1960'larda porno endüstrisinde çalışan Richard Kuklinski(Michael Shannon), bir gün, mafya patronlarından birinin(Ray Liotta) "iknası" sonucu kiralık bir kâtile dönüşür. Yıllarca sürdürür bu işi, ta ki mafyanın politik ilişkileri sebebiyle işten çıkıp, Mr. Freeze(Chris Evans) ile bağımsız olarak çalışmaya başlayana dek. Bir yandan ailesini ve çocuklarını güven altında tutmaya çalışırken diğer yandan mesleğini sürdürür, gerektiğinde gözünü kırpmadan adam öldürür.
Gerçek bir hikâyeden ve kişilerden uyarlanan yapım, başrolünden yardımcı oyunculara kadar gerçekçi, inandırıcı performanslar sergiliyor. Michael Shannon'ın anti-kahraman portresi çizdiği filmde Oscar ödüllü Ray Liotta, Kuklinski'nin sevgili eşini canlandıran Winona Ryder ve birçok kişinin kendisini Kaptan Amerika rolüyle tanıdığı Chris Evans da en az Shannon kadar başarılılar. James Franco'nun da ufak bir rolü olduğunu belirtmekte fayda var.
Rolleri hayata çevirmekte sorun olmasa da senaristlerin karakterlere, özellikle baş karaktere biraz empati ile yaklaşmaları iyi olurdu. Kuklinski'yi zaman zaman down sendromlu biri olarak göstermekte üstlerine yok. Mafya babası Roy Demeo'nun ise vakit geçsin diye filme eklendiği düşüncesindeyim. Tamam, başlarda önemli biriydi fakat Kuklinski ile işi bittikten sonra senaristlerin karakteri melodrama etmesi saçma ve gereksiz. Filmin en enteresan zatı Mr. Freezy de tam potansiyelinde oturtulamamış yapıma, çok arka plânda kalmış.
Bir diğer eksik, zaman sıçramalarında yaşananlar. Yahu bir bakıyoruz on bir yıl geçmiş. Sen bu on bir yılı on beş saniyeye sıkıştırıp adamın bir-iki cinayetini gösteriyorsun bize. Bu nasıl bir kurgu, nasıl bir kafadır Ariel Vromen?
Yukarıdaki paragrafa bakarak film aceleye getirilmiş diyebiliriz. Teknik ekip biraz daha dişini sıkıp daha çalışkan ve üretken olsalardı toplam süre iki-iki buçuk saatin üstüne çıkardı fakat bir başyapıt ile burun buruna gelirdik ve sürenin önemi kalmazdı...
Her film gibi sorunlara sahip olmasına rağmen önümüzde zaman geçirtecek sürükleyici bir seyirlik bulunuyor. Önemli olan da bu değil mi zaten? Film kendini izletsin, izlerken sıkmasın, yeter. Karşımızda izlerken sıkılmayacağınız bir film var. Benim gibi uykusuz gecelerde seyretmenizi öneririm zirâ The Iceman, gündüzleyin ayık kafayla izlenecek bir film değil.
THE ICEMAN (2013)
7/10
Not: Şaka maka, bir haftadır doğru düzgün yazı yazmamışım. FIFA 13 ve ligler sağ olsun, ilgilenemedim blogla. Telafi edeceğim elbette, takipte kalın efendim. İyi günler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder