F. Scott Fitzgerald'ın kısa romanından uyarlanan Muhteşem Gatsby, 1974 yılında başrolünde Robert Redford ile üçüncü kez beyazperdeye adımını atmıştı. En iyi kostüm ve en iyi müzik dalında iki Oscar alan film, bir kısım tarafından sevilmiş ancak ne kadar romana sadık kalınsa da, kitabın ruhunu veremediği için birçok kişi de beğenmemişti. Daha önce Romeo&Juliet ve Moulin Rouge! gibi dram/romantizm yapımlarını yöneten Baz Luhrmann'ı, unutulmazlar arasına girmiş bir başyapıtı, ilk uyarlamadan yaklaşık 40 yıl sonra kendi tarzını kullanarak filme ikinci kez uyarladığı için baştan takdir etmek lâzım zirâ kült hâline gelen ünlü bir romanı filme çevirmek azim ister ve emek gerektiren bir çalışmayı da berâberinde getirir.
1922 yılında geçen filmin anlatıcısı Nick Carraway(Tobey Maguire). Nick, aslında bir yazardır fakat finans dünyâsına atılmak istemektedir. Wall Street'in yükselişe geçtiği yıllarda hisse alıp-satma işine girişir. Jay Gatsby(Leonardo DiCaprio)'nin malikânesinin yanında bir ev sahibi olan Nick aynı zamanda karşı kıyıda oturan, zengin bir züppenin, Tom Buchanan(Joel Edgerton)'ın karısı Daisy(Carey Mulligan)'nin kuzenidir. Hemen yanı başında oturan, çılgın partiler veren komşusu Gatsby'yi merak etmektedir. Bir gün evinin önünde davetiye bulur. Gatsby onu, gece verilecek partiye davet etmiştir.
İki saat yirmi dakikalık filmin ilk otuz dakikası, Jay Gatsby'yi aramakla geçiyor. Partiye katılan Nick, gördüğü herkese Gatsby'yi soruyor. Bir türlü doğru düzgün yanıt alamıyor çünkü kimse Jay Gatsby'yi görmemiş ki! Hatta hakkında dedikodular çıkmıştır: Kimi savaş kahramanı, kimi kâtil, kimi Alman casusu sıfatını takmıştır Gatsby'ye. Bilinen tek kesin şey ise, Tanrı'dan bile daha zengin olduğudur.
En sonunda gözükür ana karakterimiz, Nick'in yanında beliriverir. Asıl filmin üzerinde durduğu konuya gelirsek; Gatsby'nin 5 yıl önce Daisy ile bir ilişkisi olmuştur. Birbirlerini çok sevmişlerdir lâkin Birinci Dünyâ Savaşı'nın patlak vermesi sebebiyle Jay, cepheye gitmiş; Daisy ise sevmediği biriyle evlendirilmiştir. Yıllar sonra geri dönen Gatsby, tam Daisy'nin karşısında yaşamaktadır ve her gece, sevgilisinin evinin önündeki yeşil ışığa özlemle bakmaktadır. Daisy ile görüşmek için Nick'den yardım ister ve Nick kabûl eder. Film, altmışıncı dakikadan sonra, iki âşığın yıllar sonra birbirlerini gördüğü an itibariyle başlar...
Geri kalan bir saat yirmi dakikada klâsik bir aşk filmi seyrediyoruz. Gatsby'nin Daisy'yi elde etmeye çalışması, Daisy'nin kocasının ve metresinin de olaylara katılması ile birlikte dramanın dibine vuruyoruz.
Baştan sona muhteşem bir görsellik yakalanmış filmde. Partiler, giyim-kuşam, mekânlar, kişiler. Bazı figüranlar inandırıcılıktan yoksun da olsa bunu farketmiyorsunuz bile. Son ses çalan müzik ve eğlence materyalleri o kadar iyi yedirilmiş ki; partiye dâhil oluyorsunuz ister istemez. Görüntü yönetmeninin sık sık kullandığı kurgu türleri (özellikle biçimli kurgu ve "Limitless" filmindekine benzer, kameranın hızla yol aldığı kurgu), filmin eğlenceli ve tempolu havasına katkı sağlamış. Genel olarak baktığımızda 1920'lerin Amerikası güzel bir seyirlik ile yansıtılmış yapıma.
Yan karakterlerden, özellikle dengesiz bir "benzinci"yi canlandıran Jason Clarke'dan tutun Leonardo DiCaprio'ya kadar tüm karakterler, rollerinin ağırlığını kavramış olacaklar ki, mükemmel performanslar sergilemişler. Yüzünü Spider-Man ile özdeşleştirdiğimiz Tobey Maguire'ın yıllar sonra ciddi bir projede yer alması beni memnun etti. DiCaprio'nun da Oscar'a aday olacağına şüphem yok.
Müziklerin de hatırı sayılır bir yeri var. Rahmetli Amy Winehouse, Beyonce, Jack White, Jay-Z, Will i Am, Lana Del Rey ve Altın Küre ödüllü Craig Armstrong'un parçaları filmin soundtrack'ini oluşturmakta. İnişli çıkışlı çoğu sahnede karşımıza çıkan müzikler kulaklarımızın pasını siliyor resmen.
Herkese hitap etmeyen, ya sevilen ya da nefret edilen bir film The Great Gatsby. Aşk, dram, romantizm, duygusallık temaları size göre değilse uzak durun. Aksi hâlde illa aşk delisi olmanıza gerek yok, "iki buçuk saatime değer mi değmez mi?" diye düşünüyorsanız izleyin anasını satayım. Ne kaybedeceksiniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder