Bir dizide en önemli -olması gereken- özellik sürükleyici olmasıdır. Bana göre diziyi izleten, seyircinin merak duygusunu ön plâna çıkaran senaryolardır; Sürükleyicilik yâni. Oyunculuklar ve senaryo benim için arka plândadır. Çok diziler var öyle, oyunculuklar iyi, teknik kadro desen mis gibi lâkin dizi... bomboş, hayal kırıklığı. Kafanızda şekillenmeye başlayan soruya hemen cevap veriyorum. Under the Dome'un nesi güzel? Beş bölüme bakacak olursak sürükleyici diyebilir miyiz? Bence deriz. Teknik kadronun da -bir TV dizisi için- ortalamanın üstünde olduğunu söyleyebiliriz (Stephen King ve Steven Spielberg yalan bir kere, teknik kadro derken onlardan bahsetmiyorum). Diziye en çok katkı sağlayan ikili Jack Bender ve Brian K. Vaughan Lost'un yazarıydılar birkaç sene önce. Yalnız dediğim gibi, oyunculuklar vasadın altında. İnanılmaz karton ve yapmacıklar. Üstelik Under the Dome öyle bir dizi ki; bir anda düşüşe geçebilir. Pembe diziye dönme potansiyeli yüksek. Eğer pembe diziye dönerse senaristleri suçlamamak lâzım çünkü neye bulaştıklarını bilmelilerdi. Konseptten bahsediyorum. Bir kasaba, dışarı girip-çıkamıyorsun, içeride tıkılısın. Nasıl bir aksiyon yahut yenilik bekleyebilirsin ki bu devr-i daimden? Üstinsan değilsen yapabileceğin en muhtemel ve mantıklı şey, gizemli öğeler eklemektir diziye ki bu da tehlikelidir açıkçası. Bir cismin/olayın/şahsın gizemini uzata uzata, ballandıra ballandıra, ıstıp kaynatıp koyarsan ekranın önüne olmaz işte. Ölçülü olmak gerekli. Senaristlerin ölçülü olup olmadığını ise zaman gösterecek.
Bu hafta bölümün üzerinde durduğu konu yine tüm kasabayı ilgilendiren "toplumsal" bir konuydu. Herkes kendilerini ziyarete gelen eş, dost, akrabalarıyla heyecan ve sevinç içinde Aynştaynvari yöntemlerle iletişim kurarken bu işte bi' yanlışlık olduğunu hepimiz sezmişizdir. Meğer ziyaret değil, elveda sekansıymış yaşananlar. Hükûmetin Kubbe'ye füze fırlatacaklarını öğrendiğimiz anda kasabayı ve insanlarını şeyine takmadıklarını bir kez daha gördük. Burada duralım hele. Kubbe'nin dışında n'oluyor? Neden göstermiyor senaristler? Tamam, Under the Dome kasaba dizisi ama biraz da olsa, kısa kısa hükûmetin neler plânladıklarını öğrensek fena olmaz mıydı?
Beklediğimiz gibi yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyor bazı gerçekler. Örneğin; Barbie'nin Irak'ta görev aldığını öğrendik. Taşıdığı "madalya" sayesinde askerin ağzından laf almayı başardı. Peder'in ilk başta deli saçması şeyler söylediklerini düşündü Big Jim ama sonradan Barbie, askerî deneyimi ile, Peder'in ağzından düşürmediği "MOAB"ın açılımını çözdü. Phil ve Dodee aldıkları şifreli mesajı söylediler ve üzerlerine bomba ineceklerinin o zaman farkına vardılar. Julia haberi radyodan duyurdu. Linda ve Big Jim insanları organize ederken Joe ve Norrie gizem perdesini aralamayı sürdürdü. Sosyopat evladının sırrını öğrenen Big Jim, Angie'yi serbest bıraktı fakat Junior peşini bırakmadı...
"Mavi Üzerine Mavi" önemli bir bölümdü. Kasaba ahalisinin büyük tehditler karşısında neler yapabileceğini gördük. Big Jim'in liderlik vasfı öne çıktı, Barbie'nin sırlarından birini öğrendik, Joe ve Norrie "sevgili" mertebesine eriştiler sonunda. Etkileyici anlara tanık olduk: Kelebeklerin Kubbe'ye konmaları, Angie'nin Junior'la hiçbir şey olmamış gibi usluca kaçınılmaz sonu beklemeleri, Joe ve Norrie'nin Woody Allen'a şapka çıkartacak(!) aşk sekansı, Big Jim'in Peder'in kulağının içine etmesi...
Sonuç olarak, bu haftaki bölüm gayet iyiydi, sürükleyiciydi. Gelecek bölümler de böyle giderse Under the Dome ikinci sezon onayını kesinlikle alır. Şu ana kadar sorun olmadı, umarım olmaz. Hâlâ başlamayan varsa diziye, gönül rahatlığıyla izleyebileceğiniz beş bölüm karşınızda. Yaz geceleri uzun; bir oturuşta silip süpürürsünüz, Salı günleri yeni bölümleri bekler, Çarşambaları incelemeyi Kutsal Sinema'da bulabilirsiniz. Haftaya görüşürüz.
UNDER THE DOME S01E05: 8/10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder