OBLIVION: Güzel vakit geçireceğiniz bir bilimkurgu


Oblivion, beni hakkında ikinci kez düşündürmeme sebep olan az sayıda filmlerden biri oldu. 12 Nisan 2013 tarihinde sinemada izlediğim filmin ortasında uyumuştum, sonlarından hiçbir şey anlamamıştım dolayısıyla. Doğal olarak da filmi beğenmemiştim. Burada bir parantez açarak, neden uyuduğumu söyleyeyim. Yorucu bir okul gününden hemen sonra girmiştik salona. Şansa bakın ki film, "arıza" nedeniyle 17:30 yerine 45 dakikalık rötar yaparak geç başladı. Zaten uykuluyum, film başlayınca gitti benim gözler. Sonlardaki çatışma sesleriyle uyanabildim anca. Halk dilinde, o gün yaşadığım duruma, "beyin amcıklaması" deniyor sanırsam...  Oblivion'u dün ikinci kez seyrettim ve asıl kanıya varabildim.


2077 yılı. Yaklaşık 60 yıl önce uzaylılar gelmiş ve Ay'ı yok etmişlerdir. Ardından Dünyâ'yı istilâ etmişler fakat insanoğlu nükleer silahların sayesinde savaştan galip ayrılmıştır. Savaşın bedeli ise pahalıya patlamıştır; Dünyâ artık yaşanamaz hâldedir. Satürn'ün uydusu Titan'a yerleşen insanlar bir de geçici uzay istasyonu Tet'i inşa etmişlerdir. Hâlen Dünya'da yaşayan Jack (Tom Cruise) ve Victoria (Andrea Riseborough)'nın görevi, yeni koloni için gerekli enerjiyi sağlayacak deniz suyunu emen hidroları korumaktır. Yalnız "Scav" adı verilen "uzaylılar" görevlerini her fırsatta sabote etmeye kalkarlar. Rüyâlar görmeye başlayan Jack, bu işte bir bit yeniği olduğunu sezer ve her şeyini sorgulamaya başlar. Gerçek, sandığından çok farklıdır...



Yukarıdaki senaryoyu hangi yönetmene verseniz az çok Joseph Kosinski kadar iyi iş çıkarır bence. Senaristler arasına Oscar ödüllü Michael Arndt'ı da eklersen batırmanın mümkünatı olamaz. Kosinski (TRON: Legacy) henüz genç bir yönetmen. Kendi yazdığı çizgi romanı beyazperdeye uyarlamış ve elinden geldiğini yapmış. Ortaya da soap operayla bezeli bir bilimkurgu çıkmış. Evet, soap opera diyorum. Eğer filme aksiyon türünde diye atlarsanız ve savaş beklentisine girerseniz hayal kırıklığına uğrarsınız, onu belirteyim. Birçok yerde soap opera mevcut ki değineceğim az sonra.


Görmüş olduğunuz "Bubble Ship" uçağı, Bell 47 helikopterinden esinlenerek modellenmiş.

Oblivion'un TRON'a benzer yanları bir hayli fazla. Görsellik olarak ikisi de hârikâ, dünyâların tasarımı ve Kosinski'nin kurgusu Stephen King'i kıskandıracak inandırıcılık ve güzellikte. Ortak yanlarından sonuncusu, ikisi de bir süre sonra kaçınılmaz ve yapmacık aşk masalına dönüşüyor. Dolayısıyla temposu yüksek filmin ortalarda ayağı çukura takılıyor, finaldeki aksiyon sekansları ise... TRON'da işe yaramıyor lâkin Oblivion'un maşallahı var zirâ iki yapım arasındaki en büyük fark, Oblivion özgün bir eser ve birçok sürprize sahip. Ne kadar pembe dizi metodunu kullansa da soru işaretlerini kafadan kaldıran unsurlar, filmi kurtarmış ve zevkli bir seyirlik hâline çevirmiş... 

Filmin müziklerini Fransız elektronik grubu M83 bestelemiş. Oblivion, soundrack albümü satın alınası filmler arasına giriyor böylece. Görsel efektlerden emin değilim ama en iyi müzik dalında Oscar'a aday olursa şaşırmam. 



Yazıyı bitirmeden önce bir uyarı daha: Morgan Freeman'dan pek medet ummayın. Toplasan üç defâ gözüküyor filmde. Demek istediğim Oblivion, dünyâyı kurtaran bir Tom Cruise filmi. Diğer karakterler ön plâna çıkamıyor bu nedenle. 

Uzun lafın kısası Oblivion, hiç de sinemada izlenecek filmlerden değil. Evde, LED TV'nizde, sinema sistemi donanımıyla maksimum keyif alabileceğiniz, güzel dakikalar yaşatacak kaliteli bir bilimkurgu. Zaman zaman sıkılabilirsiniz ama beklediğinize değecek. İyi seyirler...


Oblivion (2013): 7/10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder