THE SECRET LIFE OF WALTER MITTY (Eleştiri)


Yönetmen koltuğunda Ben Stiller'ın oturduğu, James Thurber'ın kısa hikâyesi baz alınan The Secret Life of Walter Mitty, sürekli hayallere dalıp gerçek ile fantezi arasında gidip gelmekte olan 42 yaşındaki bir LIFE dergisi çalışanının, derginin son sayısının kapağı için gerekli olan 25. fotoğraf karesini bulmak amacıyla, dünyayı gezen ve nerede olduğu kimsenin bilmediği, fotoğrafçı ortağının yanına seyahatini konu ediniyor. Elbette böyle yüzeysel bir senaryo ile karşılaşmıyoruz. Walter Mitty sessiz, içine kapanık, asosyal ve pısırık biri; ancak geçirdiği serüvenden sonra, tahmin edebileceğiniz üzere, büyük değişim geçirecek, özgüveni yerine gelecektir.

Kısaca Walter Mitty, bir adamın küllerinden doğuşunu ekrana taşıyor. Bunu yaparken kimi zaman afişinde ve fragmanında bolca kullanılan fantezilere, hayal dünyasına, görsel harikalara, CGI'a sığınıyor; kimi zaman aşk üzerinden ilerliyor; genele yayılma amacı güden bir felsefî hava yakalamaya çalıştığı anlar da yok değil. İlk yarıda sıkça başvurulan hayal tekniği iyi güzel, fakat fantezi ve gerçek hayat arasında film, hiçbir zaman istikrarlı bir çizgi yakalayamıyor. Bazı hayallerin olay örgüsüyle alakası yok, kendi yolunda giden hikâyeyi baltalamaktan, seyirciyi sıkmaktan başka işe yaramıyor; sanırım en kötüsü de, komik olmaya çalışması. Buram buram aşk kokusu aldığımız ilk yarım saatten de herhangi bir malzeme çıkmıyor. Mitty, Grönland'a gidince, ilk çeyrekte gümüş tabakta sunulan Cheryl Melhoff da güme gidiyor, finale dek -kıytırık bir sahne dışında (ki bahsi geçen sahnede kadını göremiyoruz bile)- yüzüne bakılmıyor. Ve evet, böylesine hayalperest, böylesine ayrıkçı bir sinema eserinden felsefe beklenmez mi? Üstelik başrol, Türkçe tercümesi "Hayat" olan bir dergide çalışıyorsa... Peki film, tüm bu karışıklık içinde ders vermeyi başarıyor mu? Kişiden kişiye değişebilir belki, ama kanımca, Ben Stiller, kesinlikle hayat dersi verecek, bu denli ciddi bir eser için alt metinleri harmanlayıp servis edecek bir sinemacı değil, ve hiç olmadı; kaldı ki, film ilerleyip başlardaki anlamını ve değerini yitirmeye yüz tutunca, pek önemsemiyorsunuz.

Ben Stiller'a, aynı iş yerinde çalıştığı ve aşık olduğu kadın rolünde Kristen Wiig, annesi rolünde yaşı 80'e dayanmış efsane aktris Shirley Maclaine, derginin başına "değişim" sloganıyla geçip çalışanları kapı dışarı eden klişe Amerikan patronu Adam Scott, film boyunca aradığımız o şahsı ise Sean Penn canlandırıyor. Bu kişilerin oyunculuklarına, adından söz ettiren portrelemelerine laf yok. Ancak gel gör ki karakter bağlamında değerlendirince, arada kaynayıp giden, tam Ben Stiller'a yakışacak tarzda ben merkezli, egoist senaryo sonucu filmdeki tüm kahramanlarda ilgi çekicilik, enteresanlık, derinlik namına bir şey kalmıyor. Özellikle Wiig, hayatının en aptal karakter portresini çiziyor, absürd komedi Paul'da bile daha canlı, daha dinamikti. Penn ise kaç sahnede gözüküyor; 1, 2? 

Film, belki de sadece müziklerde istediği başarıya ulaşıyor. Ortalama her on dakikada bir, sahneyle ve o anki ruh hâliyle uyumlu, samimi parçalar dinliyoruz. Görüntü yönetiminin de ortalamanın yukarısında performans ortaya koymasıyla beraber, Ben Stiller'a olan kızgınlık derecemiz, bir nebze olsun iniyor. Ancak büyük sözler vaat ettiği The Secret Life of Walter Mitty'yi bencil bir yönetimle, sürekli kendi etrafında dönen, başka karakterin olgunlaşmasına izin vermeyen, o nedenle klişe, karton karakterlerle bezeli; daha vahim olanı da, ders vermeye kalkışan, bobin doldurma gayretindeki senaryoyla görücüye çıkardı; ayıp etti.


+ Müzikler.

+ Manzara çekimleri.

- Ben merkezci senaryo.

- "Directed by Ben Stiller."




THE SECRET LIFE OF WALTER MITTY (2013)
4/10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder