Yaşı 60'a dayanmış, popülaritesini kaybetmiş, yavaş yavaş solmakta olan bir Country müzisyeni Bad Blake'i konu edinen Crazy Heart ile karşımıza çıktı Scott Cooper. Film genel anlamda beğenildi; hem teknik hem senaryo bakımından ortalamanın üstünde, hoş bir aile filmi ile karşılaştık. Aynı zamanda Jeff Bridges da Crazy Heart'dan nasibini aldı ve dört adaylıktan sonra ilk Oscar'ını kazandı...
Yönetmenliğin yanısıra senaristlik görevini de üstlenen Cooper'ın yeni filmi, Crazy Heart'a kıyasla çok farklı bir rota çizerek, daha karanlık sulara ve mekânlara adım atıyor. Başkanlık seçimleri konuşmasından anladığımız üzere yıl 2008, yer Braddock, Pennsylvania. Günlük ekmeğini çıkarmak için çalışan, aile kurup güzelce yaşamını sürdürmeyi hedefleyen Russell Baze (Christian Bale) ile abisi gibi fabrikada çürümek istemeyen, bu nedenle risk seviyesi yüksek tehlikeli işler yapan, ama özünde iyi kalpli biri olan Rodney Baze (Casey Affleck)'in ekseni etrafında dönüyor hikâye. Irak'ta savaşan Rodney, borç batağına saplanınca, çareyi dağlardaki dövüşlere katılmakta bulur. Dövüşlerden sorumlu 'patronu' John Petty (Willem Dafoe)'yle berâber dövüş yapılacak yere giderler. İyi para kaldırabilmek için, elbette şike yapmaları gerekmektedir. Tabii ki Russell, bu esnada tüm olanlardan bihaberdir. Kardeşinin kayıp olduğu haberi ulaşınca, ve emniyet görevlilerinin dağ başına gitmeye cesareti olmayınca meseleyi kendi halletmeye karar verir. İlk iş, kardeşini kaçırdığı sanılan, baş zanlı Harlan DeGroat (Woody Harrelson)'u bulmaktır.
Öncelikle Russell ile Rodney'den başlayalım. Film, ilişkileri sıkı bu iki kardeşin dramından besleniyor. Ve rahatlıkla söyleyebilirim ki, bu taktik ilk 60 dakika iyi işliyor. Damarlarımıza hüzün falan aşılamıyor hani, ama düştüğü kötü hâllere biz de seyirci olarak -mecburen- ortak oluyoruz, ve üzülüyoruz. Out of the Furnace gibi kısık ateşte pişen filmlerin ortak özelliğidir zaten; yönetmen, karakter ile empati kurmamızı, onun hissettiklerini, yaşadıklarını bizim de tatmamızı ister. Evet, bu işe yarıyor, ama sadece ilk yarı için. İkinci yarıda, yâni Rodney'nin kayboluşundan sonra, filmde kopukluklar baş gösteriyor. Şöyle ki; filmi kısaca tanımlamak için gösterilen açılış sekanslarının tümünü minimalize edilmiş şekilde seyrediyoruz; Russell'ın sevecen biri olması, ciddi düşündüğü bir sevgiliye sahip olması, kardeşiyle yakın arkadaşlarmış gibi geçinmesi vb. ileride karşımıza çıkacak kısa detaylar... Fakat bu minimalist yaklaşım, senaryonun potansiyelini kaybetmesine yol açıyor. En kısa tabir ile, önemli sayılabilecek yan öykücüklere hiçbir bakımdan girişgâh hazırlanmıyor. Örneğin; Russell hapse giriyor. Ne kadar yattığını bilmiyoruz, filme göre beş dakikada yeniden dış kapılar ardında. E peki n'oldu içeride? Neler gördün, neler yaptın, ruh hâlin, psikolojin nasıl etkilendi? Bu soruları sormak önemli, çünkü hapis yatmak göz ardı edilemeyecek kadar büyük ve filmdeki herkesi derinden etkileyecek bir olay. Neyse ki Russell'a hiç zarar gelmemiş. Sadece zencilerin saldırısına uğruyor, ya da uğradığını "sanıyoruz", o kadar. Senaryoyu kötü yönde etkileyen bu durum, meydana gelebilecek bütün yan hikâyeleri öldürüyor, filmin yüzeyselliğine destek veriyor. Herhâlde en sinir bozucu olan da, özenle yaratılan kötü adamın aslında hiçbir numarası olmadığını öğrenmemiz; meğer bütün eylemleri, tehditleri göz boyamadan ibâretmiş...
Filmin sırtını dayadığı en önemli unsur ise, posterden anlaşılacağı üzere, oyuncular. Oyuncuların isminden güç ve rant sağlayan yapıtlar (illa sinema eseri olmak zorunda değil) genelde kof çıkar. Ancak bu durum Out of the Furnace için geçerli değil. Oyuncuların hayat verdiği karakterlerin filmin her tarafına homojen bir şekilde, en önemlisi de senaryoya pürüzsüzce, engele takılmadan dağıtılması ve yedirilmesi kayda değer. Christian Bale, Casey Affleck, Willem Dafoe, Woody Harrelson, Sam Shepard, Chris Cooper, Zoe Saldana, Forest Whitaker'dan oluşan kadronun filmin momentumuna büyük katkı sağladığı tartışılamaz.
Scott Cooper'ın en usta olduğu alandan bahsetmemek yakışık kalmaz: Sinematografi. Dramatik öğelerin ve çeşitli anlatıların hangisinde ne tür açıları kullanacağını iyi biliyor Cooper, hem iç hem dış mekân çekimlerinde başvurduğu sakin, kaymak gibi seyir eden kamerası, filmin sessiz ve karanlık havasına mükemmel uyum sağlıyor.
Out of the Furnace, Scott Cooper ve kariyeri açısından hem bir yükseliş, hem de bir düşüş. Seyirciyi can damarından yakalaması (ya da "yakalamaya çalışması" mı demeliydim?), oyuncuları dengeli kullanması, istediği atmosferi görüntü tercihleri ve müziklerle yakalaması bağlamında eline kimse kolay kolay su dökemez. Gelgelelim, kendi yazdığı senaryoyu perdeye aktarırken sıkıntı yaşıyor; önemli ve önemsiz ayrıntıları ayırt edemiyor. Bu eksiğini tamamlayıp iyi bir anlatıcı olursa (ki yaşı daha genç, bu zorluğu atlatacaktır) yönetmen/senaristin gelecek projelerini dört gözle beklemek için her türlü nedenimiz var demektir.
+ Muhteşem kadro.
+ Karakterlerin dağılımı.
+ Sinematografi.
+ Müzikler.
- Önemli ayrıntılar pas geçilmiş.
- Senaryoda boşluklar.
OUT OF THE FURNACE (2013)
7/10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder