(Spoiler geçen yerler belirtilmiştir)
Kâtil, suç, cinayet, politika, soap opera, melodram, "Amerikan" komedisi, üçüncü sınıf bilimkurgu ve artık yaşlanmaya başlamış The Walking Dead ile Game of Thrones'dan gına geldiğini itiraf etmeliyiz. Esefle söylemek gerekir ki televizyonda, sinemanın aksine, tür bakımından pek yenilik göremiyoruz. Farklı olduğunu iddia eden yapımların büyük çoğunluğu şablonlardan, ucuz numaralardan, klişelerden kurtulamıyor; bir süre sonra sıkıyor, seyirciler yuhalıyor, eleştirmenler yerin dibine sokuyor, ve en nihayetinde iptal ediliyor. Dolayısıyla bu şartlar altında korsanlık temasını ön plana çıkaran, özellikle de bu dizinin seks unsurunu aşırı kullanan bir kanal olan Starz'da yayınlanacağının haberini aldığımız vakit, az çok dizi seyreden bir vatandaşın heyecanlanması bakımından herhangi bir sebep mevcut değil idi... Buraya kadar yazdıklarımı okuduğunuza göre aklınızda şekillenen soru şu olmalı: Black Sails gerçekten izlemeye değer, diğerlerinden sıyrılan, iyi bir dizi mi? İşte bu sorunun yanıtını az sonra bulacaksınız...
Black Sails, korsanlığın "Altın Çağı" olarak nitelendirilen yıllarda geçiyor; kesin olmak gerekirse, 1715'te. En kaba tabirle, Karayipler'in Bahamaları'nın Nassau kentinde yaşananlara tanık oluyoruz. Nassau, tam anlamıyla bir bağımsız illegal imparatorluk. Bölgedeki bütün korsanların ve gemilerin durak noktası, ticaret merkezi; konutlar, eğlence mekânları, genelevleri ile birlikte 7/24 yaşayan, capcanlı bir şehir.
Tam burada bir parantez açıp dizinin, ünlü video oyunu Assassin's Creed'in Kasım 2013'te piyasaya sürülen son oyunu Black Flag ile aşırı derecede benzer özellikler gösterdiğini not edelim. Zirâ iki yapım sanki birbirini tamamlıyorlar: Yıl aynı, mekân aynı, tema korsanlık, karakterler zaten korsan; her şeyi bir kenara bırakalım, isimler bile benziyor! Bir yanda Starz için çekilen bir TV dizisi, öbür yanda oyun konsalları ve PC için yapılan bir oyun; peki hangisi diğerinden esinlendi? Bu soruyu cevaplamak da güç, çünkü her iki eser de neredeyse aynı vakitlerde duyuruldu ve yapımına başlandı... Neyse ki bu durumdan herhangi bir şikâyetimiz yok.
Dizi, karakterlerin dağılımı bakımından ansambl özelliğe sahip; yâni başrolün dışında birçok karakter mevcut ve hepsinin senaryoda geniş rolleri var (bu tür dizilere komedi alanında The Big Bang Theory, Parks and Recreation, Orange is the New Black vs., bilimkurgu alanında Lost, Battlestar Galactica, Falling Skies vs., diğer alanlarda ise The Walking Dead, Game of Thrones, Scandal gibi saymakla bitmeyecek programlar örnek gösterilebilir). Her bölümü 55 dakika süreye sahip dizinin pilotunda tüm karakterler, bazılarınınki klişe kaçsa da (ki bu, artık tüm dizilerde kabul gören, olağan bir durum hâline geldi), seyirciye tanıtıldı.
Black Sails'da yer alan karakterlerin birçoğunu tasvip edeceğinize eminim, casting seçimleri gerçekten harika, üstelik yazarlar, karakterlerin çoğunu nüanslarıyla ele almış; bu da diziyi izleyen her seyircinin birden çok favori kahramana sahip olmasını sağlıyor. Acımasız olduğu ve iyi para getirdiği iddia edilen, içine kapanık amansız korsan Kaptan Flint'ten tutun da ilk gözüktüğünde figüran sandığımız, ancak finale doğru kalpleri fetheden silahşör bayana kadar pek fazla renkli kişilikler mevcut.
Ve daha iyisini söyleyeyim. Spartacus ve Da Vinci's Demons'ın aksine Black Sails, cafcaflı karakterlerine sırtını dayamıyor. Yapımcıların ve yazarların, seyircinin nabzını yokladıkları, ne istediklerini bildikleri açıklık kazanıyor. Öncelikle, seks sahnesinin minimuma indirilmesi -ki çoğu bölümde hiç yok- ve minimalize edilmesi kayda değer bir davranış. Bu eylemi Starz'da gerçekleştirmek cesaret gerektirdiği gibi, gereksiz detaylardan kaçınmanın en iyi yolu ve dolayısıyla dizinin puantajı açısından da büyük avantaj. Velhasılkelâm Black Sails, hikâyeye güvenen ve anlatım formülleriyle senaryoyu kurgulamadan yana, takdir edilesi bir seyirlik.
Ana konuya dönelim: 8 bölüm süren sezonun ana hikâyesi, Urca de Lima adındaki İspanyol define gemisini bordalayıp içinde barındırdığı 5 milyon doları ele geçirmek. Kaptan Flint'in bu muazzam arzusu herkesin işine gelecektir; hem kendisinin, hem tayfasının, hem de Nassau'nun yöneticisi konumundaki Guthrie ailesinin biricik kızına, Eleanor'a. Elbette bu kararı akıllı bulmayanlar çıkacak, olaylar çıkmaza girecek, olay örgüsü gittikçe karmaşık bir hâl alacaktır.
(Spoiler başlangıç) Dizi, temel olarak üç olay örgüsüne dayanıyor. Birincisi, Kaptan Flint'in geçirdiği kafa karışıklığı ve makyavelist tavırlarıyla berâber Urca de Lima'yı bulma çabaları; ikincisi; Eleanor Guthrie'nin babasının yokluğunda korsanlardan alınan malı yabancılara satma geleneğini devam ettirme, müesseseyi yerli yerine oturtma girişimleri; ve üçüncüsü de, gizemli badass Kaptan Vane'in ve iki sadık adamının adada hayatta kalma biçimleri.
Sezon boyunca büyük konuşmayayım deyiverdim içimden defalarca, sezon finalini görünce, artık hiç şüphe kalmadı: Kaptan Flint televizyon tarihine geçecek; Dexter, Soprano, Walt, Brody, Underwood vs. eşi benzeri olmayan efsâneler arasına katılacak; hatta bu sezon ile giriş hakkı kazandı diyebiliriz, sonraki sezon yerini garantileyecektir.
İlk sezon tanık olduğumuz en geniş hikâye örgüsü Urca de Lima'ydı; pilotta ve hemen sonraki bölümde, tayfanın yeni üyesi Silver rotayı kaptırdı. Ardından, 3 ve 4'te herkes ikna edildi. 5 ve 6'da ise silahları almak için muazzam bir taktiksel gemi savaşı verildi. 7'de son hazırlıklar tamamlandı, 8'de hücuma geçildi nihayet... Tüm bu zaman zarfı içinde Flint, hayatının en çetin mücadelesini vermek zorunda kaldı; hem ruhsal hem fiziksel olarak battıkça battı. Önüne çıkanları gözünü kırpmadan öldürdü; en iyi arkadaşının, Gates'in bile canına kıydı -ki bu bize çok koydu, zirâ pek sevmiştik Bay Gates'i! (Spoiler bitiş)
(Spoiler başlangıç) Peki bu kadar uğraşın sonucu ne oldu? Hüsran. Başarısızlık. Bu iki kavram, biraz önce saydığım isimlerin vizyonuna uymuyor fark ettiyseniz. Heisenberg için hüsran yoktur, Frank Underwood için başarısızlık tahammül edilemez. Hepsinin, mükemmel işleyen kusursuz planları vardır. Flint'i de öyle sanıyorduk, ama değilmiş. Koskoca kaptansın, yanındaki herkes seninleyken geberiyor, farklı bahaneler uyduruyorsun. Millet inanır mı söylediklerine? Kaç yıllık tayfanı tanımıyor musun? 5 milyon dolar birine ihanet etmek için en iyi sebep değil midir? Hayır efendim, etraflıca düşünülmüş bir plân değildi Flint'inki...
Ammavelâkin, başarısızlıklar bir karakteri kötülemeye yetmez. Kaptan Flint'in o keskin bakışları, sakin duruşu, ani patlayışı ve -favorimdir- besin zincirinde en üst halka olma yolunda sezon boyunca attığı Makyavelist adımlar... İşte bunlar, herhangi birini unutulmaz yapmaya yeter de artar. Kaldı ki Flint, karton bir karakter değil, onun da çarpıcı bir geçmişi var Miranda Barlow ile, ve ilerledikçe daha çok farkına varıyoruz, geçmişinin her saniye yüzüne vurduğunu. (Spoiler bitiş)
(Spoiler başlangıç) Babasının inzivaya çekilmesi üzerine ipleri eline alan Eleanor Guthrie de, hayatının ilklerini yaşadı Urca de Lima sayesinde. Nassau gibi uğrak ve meşhur bir adayı işletmekten daha zor olan, yaptığı zor seçimlerdi. Fazlasıyla kartonumsu ilişki içinde olduğu Max ile o meşhur rota adına ayrıldı, babasının vurulmasına, kötü muamele görmesine göz yumdu (ki geçmişi dolayısıyla şaşırmamak gerek), yine öz babası tarafından arkadan vuruldu, Vane'e sert yaptırımlar uyguladı, tayfasını yok etti; herkesten, çocukluktan beri tanıdığı Bay Scott'tan bile uzaklaştı. Ne zaman başarıya ulaştı desek, bir yerden türedi parazitler. Bu sezon hiç yüzü gülmedi. Gelecek sezon Vane ile neler paylaşacak, konuşacak, halledecek; ikili, Nassau'yu ne hâle sokacaklar, büyük merak konusu...
Black Sails'ın geniş karakter yelpazesi, gördüğüm en iyilerden. Yukarıda da yazmıştım ama tekrar altını çizmek istiyorum zirâ dizi, tiplemeleri ve portre yaratmayı gerçekten çok iyi beceriyor. Akıllara kazınacak karakterlerden biri de Kaptan Vane. Dizi ancak üçüncü bölümde, Flint ile müzakaresi esnasında, Vane'i tüm ürkütücülüğü ve badass'liğiyle öne çıkardı; ondan öncesinde, aptal bir katil olarak biliyorduk kendisini. 4'te ve 5'te neredeyse hiç gözükmeyen Vane, 6'da illallah edip çocukken yaşadığı yere döndü. Karasakal'a benzeyen herifi yerin, toprağın altından çıkarak saf dışı bıraktı! Nassau'dan uzakta olduğu sahneler pek güzeldi fakat sezon finalinden olsa gerek, 8'de bayağı arkaplana atıldı, Nassau'yu alışının herhangi bir gerçekçi yanını, asıl niyetini öğrenemedik.
Bu kadar konuşurum da, Randall'dan bahsetmez miyim hiç? Kesinlikle hayır... Her dizinin belirli bir ya da iki yan karakteri vardır; bu karakter katil, polis, sapık, şizofren, deli, kaçak, hatta aşırı zeki, deha, hazırcevap özellikler gösterir. Kadraja ne zaman girse, sahnenin havasını tahmin etmemiz pek kolay olur. Yâni birnevî anlatım işlevi görevi görürler. Eh işte, Randall da, Black Sails'ın neşe kaynağı. Deli mi, deha mı? Asıl soru bu. Bana sorarsanız, hayır, deli değil! (Spoiler bitiş)
(Spoiler başlangıç) Babasının inzivaya çekilmesi üzerine ipleri eline alan Eleanor Guthrie de, hayatının ilklerini yaşadı Urca de Lima sayesinde. Nassau gibi uğrak ve meşhur bir adayı işletmekten daha zor olan, yaptığı zor seçimlerdi. Fazlasıyla kartonumsu ilişki içinde olduğu Max ile o meşhur rota adına ayrıldı, babasının vurulmasına, kötü muamele görmesine göz yumdu (ki geçmişi dolayısıyla şaşırmamak gerek), yine öz babası tarafından arkadan vuruldu, Vane'e sert yaptırımlar uyguladı, tayfasını yok etti; herkesten, çocukluktan beri tanıdığı Bay Scott'tan bile uzaklaştı. Ne zaman başarıya ulaştı desek, bir yerden türedi parazitler. Bu sezon hiç yüzü gülmedi. Gelecek sezon Vane ile neler paylaşacak, konuşacak, halledecek; ikili, Nassau'yu ne hâle sokacaklar, büyük merak konusu...
Black Sails'ın geniş karakter yelpazesi, gördüğüm en iyilerden. Yukarıda da yazmıştım ama tekrar altını çizmek istiyorum zirâ dizi, tiplemeleri ve portre yaratmayı gerçekten çok iyi beceriyor. Akıllara kazınacak karakterlerden biri de Kaptan Vane. Dizi ancak üçüncü bölümde, Flint ile müzakaresi esnasında, Vane'i tüm ürkütücülüğü ve badass'liğiyle öne çıkardı; ondan öncesinde, aptal bir katil olarak biliyorduk kendisini. 4'te ve 5'te neredeyse hiç gözükmeyen Vane, 6'da illallah edip çocukken yaşadığı yere döndü. Karasakal'a benzeyen herifi yerin, toprağın altından çıkarak saf dışı bıraktı! Nassau'dan uzakta olduğu sahneler pek güzeldi fakat sezon finalinden olsa gerek, 8'de bayağı arkaplana atıldı, Nassau'yu alışının herhangi bir gerçekçi yanını, asıl niyetini öğrenemedik.
Bu kadar konuşurum da, Randall'dan bahsetmez miyim hiç? Kesinlikle hayır... Her dizinin belirli bir ya da iki yan karakteri vardır; bu karakter katil, polis, sapık, şizofren, deli, kaçak, hatta aşırı zeki, deha, hazırcevap özellikler gösterir. Kadraja ne zaman girse, sahnenin havasını tahmin etmemiz pek kolay olur. Yâni birnevî anlatım işlevi görevi görürler. Eh işte, Randall da, Black Sails'ın neşe kaynağı. Deli mi, deha mı? Asıl soru bu. Bana sorarsanız, hayır, deli değil! (Spoiler bitiş)
SONUÇ
Keşke her olay, her detay, her karakter hakkında sayfalar dolusu yazılar yazsam, bolca vaktim olsa... Korsanlar, açık denizler, gemi savaşları, ticaret girişimleri, batakhaneler, cinayet, ölüm, suçlu, hırsız, hain gibi çokça temayı karakterlerin, profesyonel kamera kullanımın, ilgi çekici senaryonun ve yüksek momentumunun sayesinde enteresanlığını kaybettirmeden, gizemle, şevkle, hırsla konuyu işliyor Black Sails. Eksikleri var mı?Var. Fakat giderilmeyecek kadar değil.
Velhasıl değişiklik arayan okurlar, ilk sezon yeni sona ermişken, Black Sails'ı elinizden kaçırmayın.
BLACK SAILS 1. Sezon
8,5/10
Bu yapımın ilgi cekmesinin bir diğer sebebi de çocukluğumuzun klasiği olan Define Adası'nın öncesini anlatan hikaye olmasıdır. Buradaki Kaptan Flint, Define Adası'nda hazinesi aranan Flint ile aynı kişidir. Tayfaya yeni katılan aşçı da Define Adası'ndaki tek bacaklı korsan Long John Silver'dır. Bilmeyenler için bir ön bilgi niteliğinde yazdım.
YanıtlaSil