DA VINCI'S DEMONS: 2. Sezon 2. Bölüm (İnceleme)


Da Vinci's Demons'ın geçen haftaki finali için sürpriz, şaşırtıcı veya "gelecek haftayı iple çekmenize neden olacak" türden sıfatların herhângi biri yakışık kalmazdı; Lorenzo'nun ne kadar aksi olduğunu ve Da Vinci'nin ne zaman hayata gözlerini yumduğunu tarih kitaplarından biliyoruz. Dolayısıyla ilk yarısı hızlı, tempolu, isyanlı geçerken ikinci yarı ivmenin fren yaptığı ikinci sezon prömiyerinden hemen sonra, bu hafta gelen yeni bölümü delice beklememiz için pek sebep yoktu, eminim ki -eğer haftada 3-4 dizi izleyen biriyseniz- diğer diziler arasında unuttuğunuz bazı yerleri de çıkıvermiştir. Gelgelelim ki her yeni Da Vinci's Demons bölümünde aynı güzel hadiseyi yaşıyoruz: 1 hafta ara verdiğimiz hikâyeye, olaylara, kişilere, Floransa'ya, Rönesans döneminin başlarına geri dönüyoruz, üstelik ilk dakikadan itibaren. Yazarları bu konuda tebrik etmemek elde değil. Evet, ikinci yarıda tıkandıkları oluyor birçok bölümde, fakat seyirciyi, jenerikten hemen sonrası için gelecek dakikalara hazır konuma getirip hikâyeye çabucak adapte olmasını sağlıyor.

Nitekim bu hafta da istisna değildi. Lorenzo'nun, kendisine hayat veren kişinin üzerine çullanışından başlıyor bölüm. Bıçağı saplamak üzereyken sonradan Giuliano'nun bebeğini taşıdığını öğreneceğimiz bayan (ne yalan söyleyeyim, adını unuttum) onu durduruveriyor; Leo'nun ve hocasının söyleyemediği o sözleri söylüyor: "Kardeşiniz cesurca savaştı, ama..." Ve Lorenzo'ya acımadan edemiyorsunuz. İyi rol yapmasının yanısıra, karakteri canlandıran Elliot Cowan'ın resmen mazlumu, sürekli kaybedeni oynamak için yaratılmış bir yüzü var. O yüz ki, bölümün duygusal bütünlüğünü bir arada tutan yapı oldu. Lorenzo'nun yer aldığı bütün sahneler bölümün öne çıkan sahneleriydi, hiçbir karakter anı yoktu, sadece senaryonun ilerlemesine yönelik hareketler mevcut idi. Öte yandan, geçtiğimiz hafta alışılmadık derecede fazla ekran süresine sahip Kont Riario'ya da mesafeli yaklaştığımız gözlerden kaçmadı. Bir, bilemediniz iki sahnede seyirci karşısına çıkan Kont, Yapraklar Kitabı'nın lokasyonunu gösteren haritayı tercüme ettirdi, enlem-boylamlarını öğrendi, üstüne de zenci hanımla birlikte oluverdi. Gideceği istikamet yönünde meydana gelecek maceralar merak uyandırıcı; bir an için geçen haftaki prömiyerin en başında yer alan, Riario ve Da Vinci'nin zincire vurulmuş hâlleri aklıma gelmedi değil.

Nasıl ki "İnsanların Kanı"nın teması isyan ve direniş idiyse, "Kardeşlerin Kanı"nda "yükseliş" teması ön plânda oldu. Şehirdeki nefes alması güç ortamı gören Lorenzo'nun, Da Vinci'nin icatı sonucu halka seslenişi, yürek bükücü konuşma yapıp insanları Pazzi hanesine düşman etmesi, ardından Pazzi ve işbirlikçilerinin yakalanıp idam edilmesi; yani yaklaşık ilk 25 dakika, rüzgâr gibi geçti. Bir kısmı inandırıcılıktan yoksun olsa da tempo yine yükseklerdeydi. Bu bir yana, Da Vinci'nin bir şeyler keşfetmesini, Sherlock Holmes gibi çıkarım yapmasını özlemiştik. Halkın lidersiz kalmadığını işaret etmek amacıyla, zekice düşünerek tıngır paneli adını verdiği iç bükeysel yansıtıcılar aracılığıyla ses dalgalarına yön verip güçlendirdiğini ortaya koydu ve teorisinde hiç şüphesiz haklı çıktı.


Tüm bunlara rağmen, bölümün geneline yayılmış bir acelecilik hissi dikkatlerden kaçmıyor. İsyanın hemencecik bastırılması, Francesco Pazzi'nin ani idamı, Riario'nun 1-2 kere gözükmesi, Leo'nun icadı çok çabuk düşünmesi; panellerin yapım aşamasınının gösterilmemesi gibi önemli sayılabilecek faktörler arka plâna atıldı. Bunun yerine, Papa'ya öncelik verildi, uzun bir sahnesi vardı: Napoli Kralı ile görüşmüştü. İttifaklarının ilgi çekici, merak cezbeci yanı -en azından şimdilik yok- ama ileride var olmayacak anlamına gelmiyor. Hem, Kralın oğlu Alfonso, ekseriyetle eksantirik bir selam ile aramıza katıldı; Kral da oyuna gelebilecek, saf biri değil anlaşılan. Napoli-Roma ittifakı üzerinde gerçekten sağlam bir olay örgüsü kurulması icap eder; aksi hâlde, The Borgias'ın iptaline sebep olan etmenlerden birine, tahmin edilebilir, entrika dolu beyinsiz ilişkilere maruz kalırız, ve sırf bu nedenle dizi, üçüncü sezonu göremeyebilir.

Da Vinci's Demons, bu hafta kesinlikle atlanmayacak, kayda değer bir unsur barındırdı. Amerika'ya adını veren, oranın Hindistan değil, yeni topraklar, yeni bir kıta olduğunu keşfeden ve ispat eden İtalyan kâşif Amerigo Vespucci kadroya katıldı. Konuk oldu demiyorum çünkü kurgusal dizi ile gerçek tarihi harmanladığımızda, şöyle bir tablo şekillenmekte. Yapraklar Kitabı, Latin Amerika'da bildiğiniz üzere (hatam varsa düzeltin) ve Vespucci'den yardım isteniyor... Anladınız siz. Açıkçası, kurguyla gerçeğin iç içe geçmesinden büyük zevk alan biriyim. Kaldı ki, Vespucci de bayağı kıyakmış!


SONUÇ

Genel itibariyle, ortalamanın biraz üzerinde seyir etti Da Vinci's Demons'ın yeni bölümü. İvedilikle işlenmiş yerleri olduğu kesin. Bunların kalite ve inandırıcılık çıtasının yüksekte tutulması bakımından düzeltilmesi lâzım. Şimdilik olay örgüleri şekilleniyor. Gelecek hafta, daha kombine, derli düzenli bir bölüm izleyeceğimize eminim, ilk sezondaki gibi olaylar ve karakterler gitgide filizlenince, çok zevkli vakit geçireceğimize inancım tam.



+ İlk yarım saat.

+ Napoli-Roma ittifakı.

+ Amerigo Vespucci.

+ Lorenzo'nun yükselişi.

- Her şeye acelecilik hâkim.

- Leonardo, Zoro'ya dangalaklık etmesin artık.




DA VINCI'S DEMONS S02E02
8/10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder