Marvel’ın süper kahraman türünü genişletip sayısız filmlerle üzerine abanması, Marvel’ın en büyük rakibi DC’nin tahammül edemeyeceği bir şeydi. Ne de olsa süper kahraman denince akla gelebilecek ürün yelpazesinin çeşitliliği, Hint baharatlarını aratmayacak kadar fazla. Bu bağlamda geç kalmış olan DC, aradaki Yeşil Fener felaketini saymazsak, Superman’in başlangıç hikâyesini konu alan Man of Steel ile arenaya giriş yaptı. Ardından geçen 3 yılda geleceğe yönelik planlar yapıldı: Modern dünyanın olmazsa olmazı bir kadın kahramanı başrole taşıyan Wonder Woman, Marvel’ın Yenilmezlerinin “anti-tez”i Justice League ve aynı evrende geçen ve cross-over potansiyeli bulunan bir Suicide Squad filmi. Bizi ilgilendiren, ilk ikisi.
THE REVENANT (Eleştiri)
1820'lerin Kuzey Amerikası'nda kürk ticaretiyle uğraşan bir grup, kızılderili saldırısıyla kişi sayısı tek basamaklı rakamlara indirgenmesinin ardından, bölgeyi bilen Hugh Glass'ın (Leonardo DiCaprio) rehberliğinde hayatta kalma mücadelesi verir. Bu esnada Glass, yalnız başınayken bozayının gazabına uğrar, vücudunun ölümcül yaralar alması sonucu, sürekli gözü açık ancak hareket edemeyen bir ağırlık hâline gelir. Eninde sonunda, yoldaşlarından Fitzgerald (Tom Hardy) oğlunu katleder, Glass'ı diri diri gömer ve maaşını toplamaya gider...
Bazı filmlerin konusu basittir; sade, öz, anlaşılır temalar üzerinden ilerler ve bu tip eserlerin büyük çoğunluğu tekdüze olmaya mahkumdur, çünkü seyircinin empati yapabileceği hisleri bir başka kanala yönlendirmeyi başaramaz, kimi durumda onlardan istifade eder. Bu bağlamda The Revenant’ın tartışmaya kapalı bir eski usul intikâm hikâyesi olduğu su götürmez. Fakat filmdeki her bir elementin kendi kategorisinde en üst kalitede oluşu Revenant’ı Revenant yapan temel özellik. Nereden başlasam bilemiyorum: Müzik, sinematografi, kurgu, oyunculuk, senaryo, yönetmenlik, atmosfer, görsel efekt, kostüm, set, dekor, prodüksiyon, makyaj, giysi, tasarım, manzara, fikir çeşitliliği… Gözünüzü ekrandan bir saniye bile ayırmanın çok yanlış bir seçim olduğunu film, başladıktan 5-10 dakika içinde dikte ediyo, dolayısıyla bu başyapıtı pür dikkat seyretmek kaçınılmaz oluyor.
STAR WARS Episode VIII Ertelendi
SON DAKİKA: STAR WARS Episode VIII'in çıkışı 7 ay ertelendi...
26 Mayıs 2017'de çıkması beklenen serinin sekizinci filminin yeni vizyon tarihi 15 Aralık olarak belirlendi.
Disney henüz konuyla ilgili açıklama yapmadı. (21.58)
Disney, Facebook sayfasından yakın zamanda yeni gelişmeleri duyuracağını açıkladı. (22.04)
Star Wars Episode VIII'den gelen bu haberin ardından Disney, Pirates of the Carribbean: Dead Men Tell No Tales'ı bir ay öne alarak filmin yeni tarihini Mayıs olarak belirledi. Böylece iki blockbuster'ın kapışması önlenmiş oldu. (22.20)
Son günlerdeki söylentilere göre Rian Johnson'ın yeni bölümde fikir değişikliğine gittiğini ve senaryoyu yeniden yazmaya başladığı iddia ediliyordu. (22.23)
Disney'nin bu kararı alışına dair ayrıntılar önümüzdeki günlerde netleşecek. (22.25)
Disney, Facebook sayfasından yakın zamanda yeni gelişmeleri duyuracağını açıkladı. (22.04)
Star Wars Episode VIII'den gelen bu haberin ardından Disney, Pirates of the Carribbean: Dead Men Tell No Tales'ı bir ay öne alarak filmin yeni tarihini Mayıs olarak belirledi. Böylece iki blockbuster'ın kapışması önlenmiş oldu. (22.20)
Son günlerdeki söylentilere göre Rian Johnson'ın yeni bölümde fikir değişikliğine gittiğini ve senaryoyu yeniden yazmaya başladığı iddia ediliyordu. (22.23)
Disney'nin bu kararı alışına dair ayrıntılar önümüzdeki günlerde netleşecek. (22.25)
(GÜNCELLENDİ)
THE MARTIAN (Eleştiri)
The Martian, esasında, yazılım mühendisi Andy Weir’ın parça parça kişisel web sitesinden yayınlayarak ardından bir bütüne dönüştürdüğü bilimsel romanıdır. Pek çok ödül alan ve 2014’ün sükse yaratan edebiyat yapıtı The Martian’I bilimkurgu türüne sokmak hata olacaktır –ki bunu hayatımda bir başka kitap için söyleyeceğimden ciddi anlamda şüpheliyim. Andy Weir bize öyle bir kurgu sunuyor ki sanki gerçekten Mars’ta mahsur kalmış, gerçekten yan mesleği botanikçi ve kimya mühendisi olan, gerçekten 549 sol (dünyadaki bir gün süresinden yaklaşık 40 dakika ileridedir) sonra ana gezegenine, dünyaya dönen bir astronot. Bu kurgunun yanı sıra Mark Watney’nin yaptığı her şeyi ama her şeyi, paragraflarca, sayfalarca bilimsel bir şekilde anlatıyor ve sunduğu tezleri ve önerileri teker teker kanıtlıyor. Daha çok konuşmak ister, hatta filmi yerine orijinal eser hakkında yorum yapmayı tercih ederdim fakat özet hâlinde The Martian, kitap olarak, hayatta kalma hikâyesi eşliğinde gerçek bir Mars’ta Yaşam Rehberi ve bilimin her türünden okuyucuyu ve ilgilisini mıknatıs gibi kendine çekecek bir başyapıt.
SICARIO (Eleştiri)
Amerika Birleşik Devletleri, güneyinde ve iç topraklarında dönen geniş çaplı uyuşturucu ticaretinden dünyada şüphesiz en çok etkilenen ülke. Bundan muzdarip veya yarar sağlıyor değil, etkilenen diyorum zirâ ibrenin, para neredeyse daima o tarafa yönelmesi gibi kötü ünlü bir huyu olduğu bilinmektedir. Ortaya çıkan manzarada ise masum, orta-alt sınıf insanların bu kartellerden, çoğu durumda ise kartelle birlikte çalışan kirli hükûmetten çileyi çeken asıl güruh olduğu ortadadır. Sözlük anlamı kiralık kâtil anlamına geldiği filmin başında belirtilen Sicario, FBI özel operasyon timinden Kate Macer’ın gözünden hukuğun, kâğıt üzerindeki şatafatlı sözcüklerden ibaret olduğu bölgedeki savaşımını anlatıyor.
MAD MAX Fury Road (Eleştiri)
Nükleer savaşın her tarafı çorak araziye (wasteland) çevirdiği, benzinin insan canından değerli olduğu bir post-apokaliptik dünya senaryosunda, Yol Savaşçısı Max’in serüvenini anlatır bize George Miller. Karısı ve çocuğunun, görevi icabıyla tutuklamaya çalışırken ölümüne sebep olduğu çete üyesinin diğer yoldaşları tarafından vahşice öldürülmesiyle insanî yanını yitiren polis memuru Max, bu noktadan sonra –Fury Road dâhil- üç hikâyesi ile gerçekliği şüpheci, birer idea hâlinde karşımıza çıkar. Kahramanımız, kendisini kendinden çok büyük olayların içinde bulur. Bu olaylarda iyi ve kötü, keskin çizgilerle birbirinden ayrılmıştır ve zulüm gören taraf asla değişmez. Bir “çılgın”a dönüşen Max, günün sonunda yine de ondan başka çaresi olmayan insanların belasından kurtulmasına yardım eder, kötülüğü def etmelerini sağlar. Her şeyin içinde bulunmuş bir karakter de filmin sonunda ona övgüler yağar, İsa misâli ilâhlaştırılan Max, gözden kaybolur, ufka bakakalırken ekran kararır… Aradan 30 yıl sonra, Fury Road ile wasteland’e geri dönene dek.
CREED (Eleştiri)
Creed, yeni milenyumda ortaya çıkan ve geçtiğimiz yılda Star Wars ve Mad Max ile muazzam örneklerini gördüğümüz, efsane serileri efsane isimlerle diriltme kurgusunun son isimlerinden bir tanesi. Rocky Balboa mirasını hak ettiği mertebeye taşımayı amaçlarken, eski rakip-en iyi arkadaş Apollo Creed’in soyundan serinin önünü açmayı ihmal etmiyor.
THE HATEFUL EIGHT (Eleştiri)
The Hateful Eight, Quentin Tarantino dehasının kariyerinde belki de yapım süreci en çetrefilli geçen eseri oldu. İnternete sızan senaryo, Tarantino’nun geri vites yapması, ABD’deki polislerin filmi boykotu, elli senedir kullanılmayan Ultra Panavison 70 teknolojisi darken, The Hateful Eight bir geldi pir geldi. Star Wars ile yakın tarihlere denk gelmesinden mütevellit arkaplanda kaldığı da söylenebilir. Normal koşullarda, efsâne besteci Ennio Morricone’nin 40 yıl sonra bir western filmi için orkestra karşısına geçeceği bile tek başına büyük yankı uyandırırdı. Lakin bunlar detay, ve elimizde son çalışmanın dışında başka detayların önem arz etmediği bir sanat eseri var.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)