Marvel’ın süper kahraman türünü genişletip sayısız filmlerle üzerine abanması, Marvel’ın en büyük rakibi DC’nin tahammül edemeyeceği bir şeydi. Ne de olsa süper kahraman denince akla gelebilecek ürün yelpazesinin çeşitliliği, Hint baharatlarını aratmayacak kadar fazla. Bu bağlamda geç kalmış olan DC, aradaki Yeşil Fener felaketini saymazsak, Superman’in başlangıç hikâyesini konu alan Man of Steel ile arenaya giriş yaptı. Ardından geçen 3 yılda geleceğe yönelik planlar yapıldı: Modern dünyanın olmazsa olmazı bir kadın kahramanı başrole taşıyan Wonder Woman, Marvel’ın Yenilmezlerinin “anti-tez”i Justice League ve aynı evrende geçen ve cross-over potansiyeli bulunan bir Suicide Squad filmi. Bizi ilgilendiren, ilk ikisi.
Batman v Superman: Dawn of Justice’ın en takdir edilen yanlarından bir tanesi, Justice League’e bir hazırlık amacı taşırken, Marvel’ın düştüğü hataya düşmemesi. Hatadan kasıt, filmi birkaç yıl geriye sardığımızda, Iron Man 2’den başkası değil. Avengers’ı tanıtacağız diye o kadar takla attılar ki, canım filmin yarısı resmen fragmana çevrildi. BvS ise hem kendi çapında bir hikâyeyi anlatıp bitirme hem de geleceğe yönelik yerinde ipuçlarıyla her şeyden önce bir sıçrama tahtasından ziyade mihenk taşı olmayı becerebilmiş seviyede.
Zack Snyder iyi niyetli bir yönetmen. Yaptığı şeyleri düzgünce yapmaya çok özen gösteriyor. Aslında hepimizin içinde yer alan süper kahraman sevgisini, orijinal konteksti olan çizgi roman dünyasını bozmadan aktarmaya çalışıyor. Fakat son yıllarda büyük ölçüde bocalıyor. Bir usta elinden çıkmış anlatım dilini ve görüntü tekniğini, tutarlı bir senaryoyla birleştirememekten muzdarip. Sucker Punch’tan (2011) beridir bu handikabını düzeltemedi. Karakterlerini etrafa saçmayı nitelikli kullanım olarak gördüğü gün ışığı kadar açık. Nitekim BvS’de aşırı bir Lois Lane kullanımı var ki Lois, filmin başından sonuna ne zaman bir şey yapmaya kalksa aynı açmazın içinde kendini buluyor. Filmin climax’inde ise Batman’den çok Lois’i görmek sinir bozucu.
Maalesef BvS, kendi çapında bir senaryoya ve senaryo noktalarına sahip olsa da, bir amaca hizmet etmekten öteye gidemiyor. O amaç ise atmosferi gelecek filmlere hazırlamak. Hâl böyle olunca, tek tek incelendiğinde takdir edilebilen fakat bir bütün olarak tökezleyen bir film elimizde kalıyor. Evet, bazı sahnelerin sunumu, ortamı, koreografisi gerçekten harika, ama bunları karıştırıcıdan geçiremedikten sonra pek fayda etmiyor. Savaş sahnesine kadar ite kaka geliyoruz ve orada karşımıza çıkan her şey yine klişe ve Zack Snyder'ın yanlış seçimleriye heba oluyor. Ardından ise arkası yarın final. Bu bağlamda BvS ambalajı hoş, kendisi "boşa yakın" bir göz şekeri muamelesi görüyor.
Tabii filmde hem ilk hem yüzüncü kez karşımıza çıkan Batman var. Çizgi romanlarını okumuş biri değilim, o nedenle ne kadar o mecmuaya yakın tasvir edildiğine dair net bir şey söyleyemesem de, sinema gözüyle baz alındığında diğerlerinden ayrık bir Kara Şövalye portresi var burada, ve bu gerçekten enteresan. Orijin hikâyesini, kişisel ilişkileri büyük oranda es geçen, 20 yıldır Batman’lik yapan bir Batman. İdeolojik fikir kırıntılarıyla kafa yormayan, saçları beyazlamış açık ve net bir Bruce Wayne. Hatta ideoloji demişken, bazıları ağzından çıkan şeylere şaşırabilir. Yüzde birlik ihtimali kesin olarak almanın, faşizmi çağrıştırdığını eklememek hata olur. Yeni Batman, seyirciyi böyle bir ihtilafta bırakmasıyla daha çok beğeni toplamayı hak ediyor. Ha, Christian Bale'e yaklaşır mı derseniz, kesinlikle hayır. Orada Nolan vardı.
5/10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder