1820'lerin Kuzey Amerikası'nda kürk ticaretiyle uğraşan bir grup, kızılderili saldırısıyla kişi sayısı tek basamaklı rakamlara indirgenmesinin ardından, bölgeyi bilen Hugh Glass'ın (Leonardo DiCaprio) rehberliğinde hayatta kalma mücadelesi verir. Bu esnada Glass, yalnız başınayken bozayının gazabına uğrar, vücudunun ölümcül yaralar alması sonucu, sürekli gözü açık ancak hareket edemeyen bir ağırlık hâline gelir. Eninde sonunda, yoldaşlarından Fitzgerald (Tom Hardy) oğlunu katleder, Glass'ı diri diri gömer ve maaşını toplamaya gider...
Bazı filmlerin konusu basittir; sade, öz, anlaşılır temalar üzerinden ilerler ve bu tip eserlerin büyük çoğunluğu tekdüze olmaya mahkumdur, çünkü seyircinin empati yapabileceği hisleri bir başka kanala yönlendirmeyi başaramaz, kimi durumda onlardan istifade eder. Bu bağlamda The Revenant’ın tartışmaya kapalı bir eski usul intikâm hikâyesi olduğu su götürmez. Fakat filmdeki her bir elementin kendi kategorisinde en üst kalitede oluşu Revenant’ı Revenant yapan temel özellik. Nereden başlasam bilemiyorum: Müzik, sinematografi, kurgu, oyunculuk, senaryo, yönetmenlik, atmosfer, görsel efekt, kostüm, set, dekor, prodüksiyon, makyaj, giysi, tasarım, manzara, fikir çeşitliliği… Gözünüzü ekrandan bir saniye bile ayırmanın çok yanlış bir seçim olduğunu film, başladıktan 5-10 dakika içinde dikte ediyo, dolayısıyla bu başyapıtı pür dikkat seyretmek kaçınılmaz oluyor.