En kaba tabiriyle WikiLeaks, kendilerine "sızıntıları" ulaştıran muhbirlerinin güvenliğini ön plânda tutarak, ABD başta olmak üzere ülkelerin kirli çamaşırlarını ortaya çıkaran, gönüllü katılımcılardan oluşan bir internet organizasyonu. Yayına hâlâ devam etmekte olan İsveç merkezli site, 2006'dan beri faaliyet gösteriyor. Şüphesiz ki WikiLeaks'i dünya çapında büyük üne kavuşturan olay, ABD'nin Afganistan'ı işgâli sırasında tuttuğu belgeleri yayınlaması ve aradan birkaç ay geçtikten sonra er Bradley Manning aracılığıyla 250.000 diplomatik belgenin ele geçirilmesiydi. Sitenin kurucusu ve editörü Julian Assange, bu olayın ardından İsveç hükümeti tarafından "cinsel taciz" ile suçlanmıştı...
Ancak arkaplânda saklı kalmış biri daha vardı. Tüm dünyâ Assange'dan gözlerini ayırmazken, O'na en büyük yardımı ve katkıyı sağlayan bir arkadaşa sahipti: Daniel Domscheit-Berg. Tarihin sayısız defâ tekerrür ettiği gibi tehlikeli ortaklıklar son bulur. Bu ikili de nasibini alırcasına, 250.000 belgeyi yayınlama konusunda fikir ayrılığına düştüler. Assange, WikiLeaks'in gerçekleri tüm şeffaflığıyla halka sunmayı kendine vazife ettiğini savunup belgelerin tümünü yayınlamak isterken Daniel, kaynaklarının hayatının tehlikeye gireceğini söyleyip arkadaşına karşı çıkmıştı. Sonuçta, belgelerin 2000 tanesi siteye yüklendi. Böylece Assange-Daniel ikilisi de nihayete erdi.
Peki bütün bu yaşananlar arasında The Fifth Estate nerede konumlanıyor? Eh işte, filmin en büyük sorunu bu olmalı. Anlatmak istediği konu belli değil, tam anlamıyla. WikiLeaks'in kuruluşunu anlatmıyor, ikilinin nasıl tanıştığını göstermiyor, insanlık tarihinin gördüğü gizli belgeleri açığa çıkaran en muazzam kuruluşu üzerinde -özellikle Daniel'ın- niçin, hangi amaç doğrultusunda çalıştıklarını söylemiyor. Bunun yerine, hiçbir zaman çizelgesi ve açıklama gereği duymadan, bir olaydan diğer olaya klişe yan öykücükler ve ışık hızındaki diyaloglarla birlikte sürüklenip gidiyoruz. Yüzü WikiLeaks ile özdeşleşen Assange'a filmin başrolü demek bile yanlış olur. Sürekli Daniel ekranda. WikiLeaks'i merak ettiğimiz için izlediğimiz filmde gereksiz ayrıntılar izliyoruz. Destansı hikâyelere sahip WikiLeaks gibi geniş yankı uyandıran bir organizasyonun konu alındığı bir yapıtta aile yemeğiyle ve tamamıyla mizansen, karton bir aşk ilişkisiyle karşılaşmak, WikiLeaks hakkında kaleme alınmış kitaplardan uyarlanan senaryonun, başarısızlığının kanıtından başka bir şey değil. Kaldı ki son yıllarda Twilight serisiyle öne çıkan yönetmen Bill Condon'ın "ucuz" anlatım dili ve salıncak kamera, işleri daha da yokuşa sürüklüyor.
Yiğidi öldürelim, ama hakkını yemeyelim. Bu, baştan sona bir yergi yazısı değil. Birçok eleştirmen ve yorumcunun aksine, ben bir film hakkında yazarken daima filmin hem iyi hem kötü yanlarını aktarmaya çalışırım. The Fifth Estate'in de başta oyuncular olmak üzere iyi yanları da mevcut. Son dönemin parlayan isimlerinden, her ay vizyonda bir filmini görmeye alıştığımız Benedict Cumberbatch ve Niki Lauda rolüyle Rush'ta kalpleri fetheden, Altın Küre'ye de adaylık kazanan Daniel Brühl açısından The Fifth Estate, kariyerleri için önemli bir çalışma. Bol makyajla bezeli hâliyle, Cumberbatch'i Assange rolüyle izlemek ayrı bir zevkli.
The Fifth Estate, ana hikâye bakımından kolayca ortadan ikiye ayrılabilir: Bradley Manning öncesi ve Bradley Manning sonrası. Filmin yarısını geçtikten bir 10 dakika sonra patlak veren Manning skandalının kapladığı 15 dakika, filmin en iyi anlarını oluşturuyor. Temponun ve sürükleyiciliğin tavan yaptığı bu sahneleri izlerken, gerçekten sağlam, iddialı bir başyapıt izler gibi oluyorsunuz dersem, abartmış sayılmam herhâlde.
Yazıyı bitirmeden önce, The Fifth Estate/Beşinci Kuvvet'in ne anlama geldiğini belirteyim ki kafada soru işareti kalmasın. Yasama, yürütme ve yargı üçlüsünden sonra gelen dördüncü kuvvet, medya/basındır. Beşinci kuvvetten kasıt ise internettir, yâni WikiLeaks. Bu tür bir filme bu denli göndergesel bir sıfat verilmesi de, aslında pek manidardır.
+ Benedict Cumberbatch.
+ Bradley Manning'in adının zikredildiği sahneler.
+ 12. Doktor.
- Gereksiz ayrıntılar.
- Müphemiyet!
Yiğidi öldürelim, ama hakkını yemeyelim. Bu, baştan sona bir yergi yazısı değil. Birçok eleştirmen ve yorumcunun aksine, ben bir film hakkında yazarken daima filmin hem iyi hem kötü yanlarını aktarmaya çalışırım. The Fifth Estate'in de başta oyuncular olmak üzere iyi yanları da mevcut. Son dönemin parlayan isimlerinden, her ay vizyonda bir filmini görmeye alıştığımız Benedict Cumberbatch ve Niki Lauda rolüyle Rush'ta kalpleri fetheden, Altın Küre'ye de adaylık kazanan Daniel Brühl açısından The Fifth Estate, kariyerleri için önemli bir çalışma. Bol makyajla bezeli hâliyle, Cumberbatch'i Assange rolüyle izlemek ayrı bir zevkli.
The Fifth Estate, ana hikâye bakımından kolayca ortadan ikiye ayrılabilir: Bradley Manning öncesi ve Bradley Manning sonrası. Filmin yarısını geçtikten bir 10 dakika sonra patlak veren Manning skandalının kapladığı 15 dakika, filmin en iyi anlarını oluşturuyor. Temponun ve sürükleyiciliğin tavan yaptığı bu sahneleri izlerken, gerçekten sağlam, iddialı bir başyapıt izler gibi oluyorsunuz dersem, abartmış sayılmam herhâlde.
Yazıyı bitirmeden önce, The Fifth Estate/Beşinci Kuvvet'in ne anlama geldiğini belirteyim ki kafada soru işareti kalmasın. Yasama, yürütme ve yargı üçlüsünden sonra gelen dördüncü kuvvet, medya/basındır. Beşinci kuvvetten kasıt ise internettir, yâni WikiLeaks. Bu tür bir filme bu denli göndergesel bir sıfat verilmesi de, aslında pek manidardır.
+ Benedict Cumberbatch.
+ Bradley Manning'in adının zikredildiği sahneler.
+ 12. Doktor.
- Gereksiz ayrıntılar.
- Müphemiyet!
THE FIFTH ESTATE (2013)
6/10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder