Ünlü İngiliz yazar Mary Shelley'nin eseri olan Frankenstein, edebiyatta geniş yankı uyandıran bir gerilim romanıdır. Daha sonraları eseri için "O zamanlar genç bir kız olan ben, böyle korkunç bir fikri nasıl da bulup geliştirdim?" sözlerini sarf eden Shelley bile, belki de karakterinin bu kadar yayılacağını ve birçok farklı bakış açısıyla ele alınacağını tahmin etmemiştir. Literatürde çeşitli şekillerde karşımıza çıkan yaratık, tekrardan beyazperdelerde, Aaron Eckhart'ın önderlik ettiği oyuncu kadrosuyla birlikte...
Kış aylarında vizyona girecek, vurdulu kırdılı, CGI efektleriyle bezeli, üzerinde pek düşünülmeyen bir film ortaya çıkarmak istiyorsanız Frankenstein tek başına yalnız ve felsefî kalır. Bunun pekâlâ farkında olan yönetmen/senarist Stuart Beattie de filme melekler ve şeytanlar baz alınarak en basitinden doğaüstü güçler eklemeyi ihmal etmemiş. I, Frankenstein "Çörtenler" ve "İblisler"in mücadelesinin arasında kalan Victor Frankenstein'ın eserinin günümüzde geçen mücadelesini ekrana taşıyor. Tahmin edebileceğiniz üzere Çörtenler melek, öldüklerinde göğe yükseliyorlar; İblisler şeytan, öldüklerinde ruhları yer altına iniyor. Frankenstein ise bu savaşın kilit noktası. Ustası tarafından yaratıldığı yıllarda İblislerin saldırısına uğrayan Frankenstein'ı Çörtenler kurtarır. Çörtenler kraliçesinin teklifini geri çeviren Frankenstein, bildiğimiz yalnız savaşçıyı oynar ve Çörtenler kendisini tekrar yakalayana dek, 200 yıl boyunca bulduğu tüm İblisler'i öldürür. Öbür yandan İblisler'in lideri Naberious ise laboratuvarında çalıştırdığı iki bilimadamına cansız bedenleri canlı hâle getirmeleri amacıyla sayısız deneyler yaptırır. Naberious'un Frankenstein'ı istemesinin sebebi ise Victor Frankenstein'ın günlüğünün elinde olmasıdır. O günlük, filmin deyişi ile, insanı yaratanın tek Tanrı olmadığının kanıtıdır ve Naberious'un eline geçerse, içindeki bilgileri yüzyıllardır topladığı insan cesetlerini canlandırıp onları iblise dönüştürmede kullanacaktır.
I, Frankenstein'ın son derece beyinsiz, hayal gücünden ve yaratıcılıktan yoksun olduğu su götürmez bir gerçek, filmi seyretmeye gelen herkes bu konu üzerinde hemfikir. Türü gereği böyle kurgulanması -kolaya kaçılsa da- gayet normal. Fakat iş, kafasını dağıtmak için salona gelen seyircinin görmeyi arzuladığı dövüş sekanslarına gelince I, Frankenstein çuvallıyor. Eğlenceli, zevkli, ateşli-mateşli çatışmaların yaşandığı doğru, ancak film kendini sorgulamaya başlayınca 90 dakikalık bir eziyet hâline geliyor. En kısa ifade ile, zaten klişe ve en başından sonunu bildiğimiz filmde diyalogların aksiyondan baskın olması, ders verir bir süper kahraman filmi niteliğine bürünmesi gerçekten içinden çıkılmaz bir durum.
Şüphesiz Frankenstein deyince uzun, çirkin, yeşilimsi bir yaratık akla gelir. Ancak filmde kullanılan malzemenin Frankenstein'ı son derece insansı gösterdiğini belirtelim. Filmin kurgusuna göre Frankenstein, yanlış hatırlamıyorsam, 7 cansız bedenden parçaların bileşiminden meydana gelmiş... Tüm bunlara rağmen karakter, her ne kadar insan olmadığını dile getirse de, fazla zorlama kardeşim, yüzünde iki çizikle ve 1,80 boyunla yaratık olmuyorsun.
Aaron Eckhart rolünde başarılı diyebiliriz. En azından Hansel&Gretel faciasındaki Jeremy Renner misali, fazla sırıtmıyor. Dexter ve Chuck dizilerinden yüzüne aşinalık kazandığımız aktris Yvonne Strahovski filme adeta parlaklık kazandıran tek oyuncu. Böyle güzel, iyi rol yapan bir oyuncuya Hollywood'un şans vermemesi ne büyük talihsizlik. Son olarak, Naberious'u canlandıran Bill Nighy, son derece ilginç bir kötü adam portresi ortaya koymuş.
+ Yvonne Strahovski.
+ Zevkli çatışma sekansları...
- ...nın azlığı.
- Klişe.
- Boş...
I, FRANKENSTEIN (2014)
4/10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder