NBC'nin yeni göz nuru: The Blacklist


"Psikopat" sıfatını hak eden profesyonel bir suçlu, bir FBI ajanı ve bitmek bilmeyen cinayetler. Biri Kuzuların Sessizliği mi dedi? Evet, The Blacklist ile NBC kanalının Hannibal Lecter hayranı olduğu gün yüzüne çıktı. Önce Hannibal, ardından bu...

EMMY 2013: Sürprizlerle dolu bir gece

emmy-awards-statuette.jpg

Dün gece sahiplerini bulan Emmy'ler, birçok kişiyi ters köşeye yatırdı; Özellikle oyuncu kategorilerinde... Kazananları buraya tıklayarak öğrenebilirsiniz.

Bu yazıda yine drama üzerinden gideceğim.

EMMY 2013: Görüş ve Tahminlerim


Bu yıl altmış beşincisi düzenlenecek Primetime Emmy ödül töreni yaklaşırken heyecan üst seviyede. En azından benim için! 

Bu yıl da en çok adaylık ile başı American Horror Story çekiyor. Hemen arkasında ise Game of Thrones, Saturday Night Live ve, bir TV filmi, Behind the Candelabra yer almakta. Bahsettiğim yapımların yaklaşık 15 adaylıkları bulunmakta. 

Tabii pek çok adaylığa sahip olmak ödülü kazanmak için yeterli olmuyor ki bunun örneğini son yıllarda Downton Abbey, Boardwalk Empire gibi örnekler ile çok gördük. 

Bu yazıda sizlere "drama" kategorisindeki görüşlerimi ve tahminlerimi yazdım. "Şu dizi alınmalıydı, bu kişi de aday olmalıydı" açıklamalarını alt başlıklarda ele alacağım...

DUYURU

Merhaba arkadaşlar.

Biliyorsunuz bugün itibariyle yeni eğitim-öğretim sezonu start verdi. Ben de bir öğrenciyim (maalesef). Yeni okul, yeni yüzler, yeni dersler... Bu dönem biraz yoğun geçebilir ve siteyle ilgilenemeyebilirim. Dolayısıyla, iki yazı arasında 5-10 günlük aralar olabilir.

Yalnız söz verdiğim gibi, The Walking Dead yeni bölüm incelemelerini her hafta kaleme alacağım. Ne kadar nadir olsa da seyrettiğim her filmin eleştirisini yayınlayacağım. Yâni tamamen kopuk olmayacağım, olamam zaten. 

Kutsal Sinema'yı takip ettiğiniz için teşekkür ederim. Takipte kalmaya devam edin efendim.


Aydın Algül

THE BLING RING: Yılın overrated filmlerinden


Beş Oscar ödüllü efsâne yönetmen Francis Ford Coppola'nın kızının yazıp yönettiği The Bling Ring beş gencin, ünlülerin adresini öğrenip evlerini talan etmeleri üzerinde duruyor; Dört bayan, bir erkekten oluşan grubun yaşadıklarını konu alıyor.

İlk başlarda güzel görünüyor, filmin girişgâhı da gayet başarılı. Ancak fikir uygulamaya geçince girişteki havayı, ortalardan finale kadar yakalayamıyor. Hani vardır ya bazı filmler, ilk başta göze hoş gelir ama sonu kof çıkar; Hemen hemen böyle bir film The Bling Ring. Yâni bana göre öyle en azından. Elbette film kötü değil ama mantık uçurumları çok ama çok fazla. Ünlülerin evine girmenin aşırı kolaylığını geçtim, hiç mi karakterlerin özel yaşamı yok? O kadar parayı, eşyayı, giysiyi ailesi hiç sorgulamıyor mu? Üstelik Marc denen çocuk nasıl bir özürlüdür ki daha üç dakika önce tanıştığı kız ile önce araba, sonra ev soyuyor?

CLOVERFIELD: 70 dakikalık eye candy


Böyle şeyler hep Amerika'da olur zaten. Özellikle New York City'de... Arkaplâna NY'yi almış kıyamet temalı yapımlar, sırf filmler için geçerli değil, o kadar fazla ki; hangi birini sayayım? İşte Cloverfield, yine Amerika'da meydana gelen bir uzaylı saldırısını, bir grubun gözünden anlatıyor. Bir veda partisinde kamerayı eline alan arkadaşın filmin başından sonuna elinden düşürmeyeceği çekimine tanık oluyoruz. Evet, film boyunca sabit bir kamera yok. Onun yerine sinir bozucu, baş döndüren; yönetmenin diğer korku filmlerinden ayrı, kendi tarzını yaratmaya çalışırken bocaladığı bir kamera kullanımı var. Yaratıkları ve kişileri ayrıntılı olarak görememeyi geçtim; iki saniye, bak iki saniye, şu kamerayı sabit tut. Çok mu şey istedik acabâ? İlla farklı bir şeyler üreteceğim diye klişelerin en büyüğüne imzâ atılmış...

THE UNTOUCHABLES: Bir diğer De Palma şaheseri


1930. Yasaklar, Chicago'yu savaşa girmiş bir şehir haline soktu. Rakip çeteler, şehrin milyar dolar değerindeki kanunsuz içki imparatorluğunun kontrolünü elde edebilmek için yarışıyorlardı. İsteklerini el bombaları ve makineli tüfeklerle elde ediyorlardı. Devir, Gangster lordlarının devriydi. Devir, Al Capone'nun devriydi.

BREAKING BAD: 5. Sezon 12. Bölüm

Spoiler içerir


Dizinin yapımcıları, seyircinin zihniyle oynamayı ve beklentisini iyi biliyor. Daha ilk saniyede Walt'un arabası yavaşlarken Jesse'nin içeride olduğunu ve Walt'un da içeri girmesiyle bir yüzleşme sahnesine tanık olacağımızı düşündünüz, değil mi? Ancak öyle olmadı. Walt, akrobatik hareketler vasıtasıyla eve girerken heyecanlandık; son odaya girerken nefesimiz tutuldu lâkin Jesse evde değildi. Bu durum karşısında Walt, Jesse'nin son anda evi yakmaktan vazgeçtiğini düşündü ama kendi adıma konuşmak gerekirse ben hiç de öyle düşünmedim çünkü Jesse Pinkman kendini kaybetmişti, bir an tereddüt etmeden o evi ateşe verecekti efendim. Yalnız sonrasında flashback aracılığıyla anladık ki; Hank...

R.I.P.D.: Bridges için bile seyretmeye değmez


Kötü eleştirileri görünce R.I.P.D.'yi daha çok merak etmeye başladım. Genelde huyum budur; bir film ne kadar yerden yere vurulursa vurulsun, o eseri bizzat görmek isterim. Son zamanlarda, Killing Season böyle bir örnek oldu. İzleyenlerin büyük çoğunluğu vakit kaybı diyordu fakat ben gayet beğendim. Tamam, eksikleri vardı ama zevkliydi. Belki de beğenmemin ana sebebi filmi izlemeden önceki düşük beklentilerimden kaynaklanıyor; belki filmin ortalaması yüz üzerinden doksan falan olsa, beğenmezdim. Velhasılıkelâm, bazı filmlerden çok şey beklememek lâzım, beklentileri yüksek tutmadan eğlenmeye bakmalıyız. Lâkin R.I.P.D. gerçekten kötü film mübârek...