THE AMAZING SPIDER-MAN 2 (Eleştiri)


Sam Raimi'nin Spiderman'inden henüz sadece beş yıllık kısa bir zaman geçmesine karşın, uzun metraj sinema sahnesine kısmen beğeni toplayan 500 Days of Summer ile ayak basan Marc Webb'e verilen yeni Spider-Man projesi, adının başına "İnanılmaz" takısını getirerek 2012'de vizyona girmişti. Webb'in Spiderman'e herhangi açıdan yeni bir felsefi, fizikî, ruhî yaklaşım veya devrimsel tanımlamalar getirdiği söylenemez, tıpkı görevinde başarısız olduğu türevi söylemler gibi. 'Eski' üçlemeye nazaran birtakım değişiklikler beklediğimiz doğrudur, beklentiler de yükseklerdeydi. Nitekim Tobey Maguire'ın da sürekli ağlayıp zırlayan zevalinden gına gelmişti. Yeni üçlemenin başardığı ve hâlâ başarmaya devam ettiği en güzel şey, belki de ana kahramanın çok daha sempatik, şakacı, en önemlisi de çizgi romana yakın bir duruşa sahip olması. Bu konuda iyi iş çıkardılar. Diğer alanlarda ise radikal değişimler göremesek de The Amazing Spider-Man eğlenceliydi, aksiyon doluydu, orijin hikâyesine atıfta bulunmak açısından naçizane fırsat idi. Ardından gelen devam filmi ise, doğal olarak, daha geniş bir hikâye ve bilumum karakterler ile bezeli iddialı bir yapıt.

Konuyu spoiler vermeden anlatmak maalesef mümkün değil. Ancak fragmanı seyrettiyseniz ana hat kafanızda şekillenmeye başlamıştır. Gelecek ve teknoloji üzerine araştırmalar yapan ve icatlar geliştiren Oscorp şirketinde çalışan Max Dillon (Jamie Foxx), sürekli itilip kakılan, kimsenin kaale almadığı, hiçbir arkadaşı olmayan, doğruyu söylemek gerekirse biraz da kafadan kontak bir adam. Elektrik departmanında çalışıyor. Doğum günü gecesi eve gitmek üzereyken üst katlarda arıza seziyor. Herkes binadan çıkmışken o, tek başına durumu düzeltmeye çalışırken o sırada olanlar oluyor, deneysel yılanlarla dolu fanusa düşüyor ve süper güçler kazanıyor. Elektrik ile beslenen mavi bir yaratığa dönmüş hâlde umarsızca Times Meydanı'na ilerlerken neler olup bittiğini idrak edemeyen Max, aslında kötü biri değil, Spiderman'den nefret etmiyor, tam aksine, onun büyük hayranı, onunla kısa süreliğine muhattap olmuş. Tüm bunlar olup bitiverirken, Oscorp'un sahibi Norman Osborn'un ölümü üzerine -Peter Parker'ın da arkadaşı olan- neferi Harry'nin (Dane DeHaan) başa geçmesi, hayra alamet değildir çünkü Norman, kaçınılmaz ölümle sonuçlanan bir hastalığa yenilmiştir, asıl kötü haber ise hastalık genetiktir ve tam da 20'li yaşlarda bas göstermeye başlar. Bunun üzerine Harry, örümcek tarafından ısırılmasına rağmen hayatta kalan Spiderman'in kanını ister zirâ çarenin o kan moleküllerinin içinde olduğunu düşünür.

Marc Webb'in peşini bırakmayıp tekrar yönetmenlik koltuğuna oturduğu ikinci film, eskisini üstünden atıp yeni senaristler ile gelmiş ki, en büyük hata bu olmuş. J.J. Abrams'ın Star Trek'i ve ilk Transformers gibi iki başarılı filmin senaryosuna başarıyla imza atan Alex Kurtzman & Roberto Orci ikilisinin siciline göz attığımızda Transformers: Revenge of the Fallen ve Cowboys and Aliens facialarını görmek mümkün. İyi ya da kötü, ikilinin kaleme aldığı bütün filmler akıldan ve şüpheden yoksun, klişe hikâye örgüsüne sahip eserler. The Amazing Spider-Man 2'de de aynı taktiği uygulayıp kötü adamı harcamayı, senaryoyu karman çorman hâle getirmeyi, mantıksızlık üstüne mantıksızlık eklemeyi, sonu ta en baştan belli olan, tamamen bobin doldurmak için yazılmış aşk öyküsü ile (darısı Mary Jane'in başına!) yapacaklarını yapmışlar, Webb de sesini çıkaramamış bu duruma, kendi kafasınca akrobatik aksiyon sekansları koordine etmiş, ama hiçbiri istenen etkiyi yaratamıyor. Dövüşler son derece odaksız ve kısa, sanki çizgi romandan fırlamışlar. Hans Zimmer'in soundtrack'ini bile en lüzumsuz yerlerde kulağı sağır ederek çalıp Electro'nun yer aldığı her sahnenin arka fonuna My Enemy'yi döşeyerek o güzelim şarkıyı ziyan etmesi de başka bir konu.

XXI. yüzyılda çevrilen beşinci Örümcek Adam filmi ile karşı karşıyayken ve yapılan filmler hakkında sohbet etme fırsatına fazlasıyla eriştiğimiz şu zamanlarda Amerikalı bir liseli ineğin insana önemli güçler salgılayan deneysel bir örümcek tarafından ısırılmasının ardından geçen sürecin fiziksel ve ruhsal anlamını, dünyaya etkisini veya kişilik analizini tekrar tekrar anlatmaya hiç gerek yok, beynimiz yandı yanacak. Bu noktada konuşmamız gereken konular artık daha kapsayıcı olmalı. Mesela "Örümcek Adam'a yaklaşımımız nasıl olmalı?", "Çıkan her filmin bariz eksik işlenen, zayıf kalan alanları mevcutken dört dörtlük, seyirciyi ayırmadan herkesin beğeneceği bir film nasıl yapabiliriz?" gibi üretken sorular sorulmalı, yapımcılar-senaristler kendilerini ve ortaya koyduğu eseri sorgulamalı. Aksi hâlde sadece ticari emeller uğruna endüstrinin yüzünü güldürmek için çekilen filmleri izleriz, daima aynı şeyleri görürüz. Eleştirisini okuduğunuz film de dâhil olmak üzere...

The Amazing Spider-Man 2 hakkında söyleyecek başka sözüm yok. Eğer diğer Spidermanler'i izlediyseniz, ister sinemada, ister evde; bunu da illa ki izleyeceksiniz zaten. Yorumu bu sefer size bırakıyorum zirâ bu film karşısında izleyenler de ikiye ayrılmış vaziyette, az önce negatif düşünen birinin yazısını okudunuz. Her neyse, en azından herkesin vardığı ortak çıkarımı aktarayım, gerisi size kalmış. Filme göre, devlet okulunun laboratuvarından bile gerekli materyalleri temin edip birbiriyle karıştırarak vücudunuza enjekte ederseniz 60 saniyede süper kahraman olabilirsiniz. Belki filminiz de çekilir, sonsuza kadar...


+ Peter Parker tiplemesi.

+ Electro fena değil aslında.

- Her şey karışık.

- Yeşil Goblin?

- Peter Parker ve kadınlar ikilemi, yeniden ve yeniden ve yeniden...

- Jeneratörü çalıştırmak kimsenin aklına gelmedi herhâlde.


THE AMAZING SPIDER-MAN 2 (2014)
5/10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder