POMPEII (Eleştiri)


Dergilerden okuduğumuz, internette gördüğümüz, televizyonda defalarca seyrettiğimiz Napoli yakınlarındaki Pompeii şehrinde konumlanan Vezüv Dağı'nın patlaması M.S. 79'da vuku bulmuş ve binlerce insanın ölümüne sebep olarak birkaç kenti haritadan komple silmiş, İtalyan Yarımadası'na kalıcı zararlar vermiştir. Yanan evler, dağılan aileler, küle dönüşen insanlar... Doğal afet deyip kestirip atamayız, buna felaketten başka bir sıfat yakıştırılamaz. 3D'nin gelişmesiyle birlikte bu felaketi fırsata dönüştürmekte fazla gecikmeyen Hollywood sineması, felaketten 2000 yıl sonra Pompeii halkının son zamanlarını anlatan bir film ile karşımızda. Aslında Pompeii'nin neyi anlatmak istediği bile belli değil. Şöyle ki... 

Açılış sekansında Roma Generali Attius Corvus (Kiefer Sutherland), Kelt Ayaklanması'nı bastırmakla kalmayıp tüm kabile üyelerini kılıçtan geçirme emri verir. Askerler buyruğu yerine getirirken, bir çocuğu yanlışlıkla es geçerler. 62 yılında gerçekleşen bu olay sonrasında, patlamaya kadar geçen 17 senelik süreçte Romalılar tarafından keşfedilen ve gladyatör eğitmi alan Milo (Kit Harrington), kendini kanıtlamış bir arena fatihine dönüşür. Şarap Festivali kapsamında Pompeii'de yapılacak dövüşlere katılmaya gider. Gel gör ki, ailesini katleden adam, senatör rütbesi altında şehri ziyarete gelmiştir. Sebeb-i ziyaret ise ortadadır: Attius, Roma'da tanıştığı güzel bayanla evlenmeyi kafasına koymuştur. Şehri yöneten soylu ailenin tek kız çocuğu olan Cassia (Emily Browning)'nın Milo'ya karşı değişik hisler hissetmesiyle işler iyice karışırken yanardağın eteklerinde toprak kaymaları ve yüzeyde sık sık meydana gelen sarsıntılar tellal vazifesi görmektedir ancak insanlar olan bitenden bihaber, hayatlarını sürdürmektedir. 

Pompeii öyle bir film ki, iki kulvarda birden yarışı sürdürmeyi amaçlıyor. Bir yandan patlamış mısırlık atmosfer yakalamaya çalışarak görsel efektler, arena dövüşleri, gladyatör kavgaları aracılığıyla gözlerimize bayram ettirme çabasında, diğer yandan hikâyeye bel bağlayarak kaliteli ve tutarlı bir seyirlik hâline gelme. Kâğıt üzerinde Pompeii, aslında fena durmuyor, Cumartesi geceleri için birebir gelecek potansiyele sahip. Gelgelelim ki sahip olduğu potansiyelin incelikle harcandığını görmek mümkün. İncelikle diyorum çünkü belli ki Paul W.S. Anderson, mütemadiyen tanık olduğumuz 'trash' filmlere nazaran çalıştığı eseri üzerinde -iyi kötü- uğraşmış, emek sarf etmiş. Potansiyelini ve gücünü ustaca kullanarak pop-corn sineması açısından uzun soluklu, naçizane bir örnek olan Resident Evil serisinin yetkili ismi Anderson, yarattığı seride gösterdiği hünerinin burada izine rastlamak olanaksız. Pompeii'nin hiçbir kimliği yok. Senaryo ne yöne gitse biz de o yöne evriliyoruz, etrafı kolaçan ediyoruz, ama ilgimizi çeken karakter veya olay yok. Hayalgücü yok, yaratıcılık yerlerde. Volkan patlıyor, ki o kadar efekte rağmen gözünüze çok etkisiz ve sıradan geliyor, bön bön bakıyoruz. Dediğim gibi, kâh Gladiator'a kâh Titanic'e özenen Anderson, belki de elinden gelenin en iyisini ortaya koymuş, ama senaryo beş para etmeyince ne oyuncular, ne efekler, ne müzik, ne de başka herhangi bir şey seni kurtarmaya yetmiyor. Her hâlükârda Pompeii, 'eye-candy'den öteye gidemiyor. 

Milo'yu, Game of Thrones'un gayrımeşru evladını oynayan Kit Harrington canlandırırken 24'ün yıldızı Kiefer Sutherland, Emily Browning, Adewale Akinnuoye-Agbaje, Carrie-Anne Moss ve Jared Harris, Harrington'a eşlik eden oyuncular. İkinci sınıf filmlerde rol almayı alışkanlık hâline getirenlerin dışında Kit Harrington, bütün içtenliği ve coşkusuyla ilk başrollük deneyiminin hakkını vermeye çalışıyor. Karakter oyuncusu Sutherland ise filmin kötü adamı olarak hiç de fena değil. Genel olarak sergiledikleri performans bekleneni verse de, Batman'i bile ziyan eden senaristlerin soap opera'ya bağlayarak melodramın sınırlarını zorlamakta üstlerine yok; böylesine klişe ve boş bir aşk öyküsüyle nicedir tanışmadım. Ana kahraman Milo'ya gelirsek; yüzünden düşen bin parça. Aşırı tepkisiz ve duygusuz, boş bir kâğıt gibi. Tamam, epik filmdir, yüzeysellik olacak ama bu kadar değil. En azından bu kadar anlamsız olmamalı. 

Pompeii, belki iyi gününüzdeyseniz, güzel bir haber almış, her şeye pozitif gözle bakıp değerlendiriyorsanız zevkle izlenir. Onun dışında, seyredilmeyi hak etmediği kanaatindeyim. Özellikle GoT hayranları iyi dinlesin; Kit Harrington'a bakarken Jon Snow'un silüetinden başkasını göremiyorsunuz. İçinizden film hemen bitsin de rüyasından uyansın, Mance Rayder'la savaşmaya koyulsun diye geçirmemek işten bile değil.


+ CGI.

- Senaryo yerlerde.

- Heba edilen her şey.


POMPEII (2014)
3,5/10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder