PROMETHEUS'U NE KADAR ANLADIK?


Ridley Scott’ın ilk filmini yönettiği ve on yıllar sonra Prometheus ile tekrar sahiplendiği Alien serisinin, literatüre bir kült olarak geçtiği gerçeği yadsınamaz. Gerçekdışı olan şey, 79 yaşındaki veteran sinemacının açıklanamaz bir tutkuyla bağlandığı bu seriyi ilk günkü coşkusuyla devam ettirmesi, ettirebilmesi. Bildiğiniz üzere Prometheus, Alien’ın (1979) öncesini anlatan üçlemenin ilk etabıydı, haftaya Cuma ise ikinci etap, Alien: Covenant, öncülünden beş yıl sonra vizyona girecek. Bu noktada kendimize sormamız gereken birkaç soru olduğunu düşünüyorum: Prometheus’u gerçekten izledik mi? Ne kadarını anladık, ne kadarına kafamız takıldı? Mesela daha spesifik bir örnek olarak; başlangıç sahnesinde ne anlatılmak isteniyordu? Bu makalede, bu tür soruları yanıtlamakla birlikte, bir tutkunun altında yatan sebebi sezdirmeye çalışacağım ki, asıl nitelik gerektiren kısım bu olacak.

BATMAN V SUPERMAN Dawn of Justice (Eleştiri)


Marvel’ın süper kahraman türünü genişletip sayısız filmlerle üzerine abanması, Marvel’ın en büyük rakibi DC’nin tahammül edemeyeceği bir şeydi. Ne de olsa süper kahraman denince akla gelebilecek ürün yelpazesinin çeşitliliği, Hint baharatlarını aratmayacak kadar fazla. Bu bağlamda geç kalmış olan DC, aradaki Yeşil Fener felaketini saymazsak, Superman’in başlangıç hikâyesini konu alan Man of Steel ile arenaya giriş yaptı. Ardından geçen 3 yılda geleceğe yönelik planlar yapıldı: Modern dünyanın olmazsa olmazı bir kadın kahramanı başrole taşıyan Wonder Woman, Marvel’ın Yenilmezlerinin “anti-tez”i Justice League ve aynı evrende geçen ve cross-over potansiyeli bulunan bir Suicide Squad filmi. Bizi ilgilendiren, ilk ikisi.

THE REVENANT (Eleştiri)


1820'lerin Kuzey Amerikası'nda kürk ticaretiyle uğraşan bir grup, kızılderili saldırısıyla kişi sayısı tek basamaklı rakamlara indirgenmesinin ardından, bölgeyi bilen Hugh Glass'ın (Leonardo DiCaprio) rehberliğinde hayatta kalma mücadelesi verir. Bu esnada Glass, yalnız başınayken bozayının gazabına uğrar, vücudunun ölümcül yaralar alması sonucu, sürekli gözü açık ancak hareket edemeyen bir ağırlık hâline gelir. Eninde sonunda, yoldaşlarından Fitzgerald (Tom Hardy) oğlunu katleder, Glass'ı diri diri gömer ve maaşını toplamaya gider... 

Bazı filmlerin konusu basittir; sade, öz, anlaşılır temalar üzerinden ilerler ve bu tip eserlerin büyük çoğunluğu tekdüze olmaya mahkumdur, çünkü seyircinin empati yapabileceği hisleri bir başka kanala yönlendirmeyi başaramaz, kimi durumda onlardan istifade eder. Bu bağlamda The Revenant’ın tartışmaya kapalı bir eski usul intikâm hikâyesi olduğu su götürmez. Fakat filmdeki her bir elementin kendi kategorisinde en üst kalitede oluşu Revenant’ı Revenant yapan temel özellik. Nereden başlasam bilemiyorum: Müzik, sinematografi, kurgu, oyunculuk, senaryo, yönetmenlik, atmosfer, görsel efekt, kostüm, set, dekor, prodüksiyon, makyaj, giysi, tasarım, manzara, fikir çeşitliliği… Gözünüzü ekrandan bir saniye bile ayırmanın çok yanlış bir seçim olduğunu film, başladıktan 5-10 dakika içinde dikte ediyo, dolayısıyla bu başyapıtı pür dikkat seyretmek kaçınılmaz oluyor.

STAR WARS Episode VIII Ertelendi


SON DAKİKA: STAR WARS Episode VIII'in çıkışı 7 ay ertelendi... 

26 Mayıs 2017'de çıkması beklenen serinin sekizinci filminin yeni vizyon tarihi 15 Aralık olarak belirlendi.

Disney henüz konuyla ilgili açıklama yapmadı. (21.58)

Disney, Facebook sayfasından yakın zamanda yeni gelişmeleri duyuracağını açıkladı. (22.04)

Star Wars Episode VIII'den gelen bu haberin ardından Disney, Pirates of the Carribbean: Dead Men Tell No Tales'ı bir ay öne alarak filmin yeni tarihini Mayıs olarak belirledi. Böylece iki blockbuster'ın kapışması önlenmiş oldu. (22.20)

Son günlerdeki söylentilere göre Rian Johnson'ın yeni bölümde fikir değişikliğine gittiğini ve senaryoyu yeniden yazmaya başladığı iddia ediliyordu. (22.23)

Disney'nin bu kararı alışına dair ayrıntılar önümüzdeki günlerde netleşecek. (22.25)

(GÜNCELLENDİ)

THE MARTIAN (Eleştiri)



The Martian, esasında, yazılım mühendisi Andy Weir’ın parça parça kişisel web sitesinden yayınlayarak ardından bir bütüne dönüştürdüğü bilimsel romanıdır. Pek çok ödül alan ve 2014’ün sükse yaratan edebiyat yapıtı The Martian’I bilimkurgu türüne sokmak hata olacaktır –ki bunu hayatımda bir başka kitap için söyleyeceğimden ciddi anlamda şüpheliyim. Andy Weir bize öyle bir kurgu sunuyor ki sanki gerçekten Mars’ta mahsur kalmış, gerçekten yan mesleği botanikçi ve kimya mühendisi olan, gerçekten 549 sol (dünyadaki bir gün süresinden yaklaşık 40 dakika ileridedir) sonra ana gezegenine, dünyaya dönen bir astronot. Bu kurgunun yanı sıra Mark Watney’nin yaptığı her şeyi ama her şeyi, paragraflarca, sayfalarca bilimsel bir şekilde anlatıyor ve sunduğu tezleri ve önerileri teker teker kanıtlıyor. Daha çok konuşmak ister, hatta filmi yerine orijinal eser hakkında yorum yapmayı tercih ederdim fakat özet hâlinde The Martian, kitap olarak, hayatta kalma hikâyesi eşliğinde gerçek bir Mars’ta Yaşam Rehberi ve bilimin her türünden okuyucuyu ve ilgilisini mıknatıs gibi kendine çekecek bir başyapıt.