X-MEN: DAYS OF FUTURE PAST (Eleştiri)


X-Men, hem sinema hem çizgi roman mecmuasında kendine ayrı bir yer edinmiştir. Bunun en temel sebebi ise homo sapienlere oranla daha fazla mutasyon geçirmiş olarak doğan ‘mutant insanları’ merkezine taşıması, ve karakterlerini bitmek bilmeyen bir kimlik kargaşasına sokmasıdır. Felsefe ile aksiyonu, dost ile düşmanı iyice harmanlayan serinin ilk iki filmi, başyapıt yaftası yapıştırmaya az çok yetse de üçüncü film The Last Stand ile büyük yara alınmış, X-Men çizgisinden çıkıp üç yıl sonra vizyona giren X-Men Origins: Wolverine de yarayı derinleştirmişti tabiri caizse. Denkleme yeni değişkenler eklenmedikçe X-Men yerinde sayıklamaya mahkumdu. Neyse ki bu geniş evren yetim yerine konulamaz idi. Matthew Vaughn’ın First Class’ı, seriye sil baştan bir başlangıç yapmak adına her gereksinimi karşılıyordu. Geçen yılki revize edilmiş Wolverine’in ortalama performansının ardından, şimdi X-Men 1 ve 2’den sorumlu deneyimli yönetmen Bryan Singer’ın tekrar koltuğuna oturması ile Days of Future Past, gayet makul Türkçe adıyla Geçmiş Günler Gelecek, bir yandan  First Class’ın izinden giderken bir yandan da Bryan Singer’ın stilize ettiği psiko-noir ruh hâliyle boğuşuyor.

2023 senesinde vuku bulan Days of Future Past’ın tasvir ettiği geleceğe göre mutantları yok etmek amacıyla geliştirilen gözcülerin normal insanları da hedef alması üzerine bütün canlıların nesli tükenmekte olan post apokaliptik bir dünyada gözlerimizi açıyoruz. Yaklaşık 10 sene önceki filmden tanıdığımız mutant dostlarımızla seyirciyi koltuğuna monte edecek kadar ürkütücü gözcüleri savaşırken gösteren takdire şayan açılış sekansı, bize tek umudun geçmişe dönüp Profesör ile Magneto’nun birlikte çalışmasını sağlayıp 50 yıl evvel yaşanan talihsiz bir olayı engellemek olduğunu işaret etmekte. Raven'ın, gözcüleri icat eden ama hükümete bir türlü onaylatamadığı sebebiyle kullanıma sevk edemediğinden yanıp tutuşan dahi bilimadamı Dr. Boliver Trask’ı öldürmesine mani olunması zorunludur, zira gözcü projesi ancak bu şekilde sona erebilir…

Logan’ın 1973 yılına gönderilmesi ile umutsuz nidalarla çevrili geleceğin saf karanlığı bir çırpıda kayboluyor ve kendimizi Vietnam Savaşı’nın nihayet sona erip sıranın müzakere günlerine geldiği, dünya politikasının karman çorman olduğu günlerde buluyoruz. Sonra bir bakıyoruz yine gelecekteyiz; gözcüler tarafından gelecek ölümü bekleyen çaresiz eski dostların arasında. Bu gidiş-gelişler, filmin geneline yayılmış vaziyette. Geçmişte Erik’i kurtarmaya çalışılırken gelecekte birlikte çalışmaları, veya 73’te nihaî savaş alanında mücadele edilirken 50 yıl ileride, son anlarında Erik ile Xavier’in el ele tutuştuğu sahnede, göz yaşlarınızı tutmanız mümkün değil. Singer, çok iyi başarıyor geçmiş-gelecek kurgusunun yaratması gereken tüyler ürperticiliği.


Filmin ‘öne çıkan’ları, Charles Xavier ile Logan arasında geçen sahneler oluyor. Bu sahneler kimi zaman komik (ilk tanıştıkları vakit mesela) kimi zaman kafa yorucu, merak körükleyici, en önemlisi hikâyeyi devam ettirecek türden. Çatışma durup sessizlik hâkim iken, ikiliyi yan yana izlemek bir X-Men seyircisi için büyük şans, hayranı için ise tarifsiz bir mutluluk sebebi.

Gelecek ile geçmiş arasında sağlam bir köprü kuran yönetmen, konu geçmiş-gelecek çatışmalarına ve safsatalarına gelince yine bocalamıyor, karakterlere organik olarak birbiriyle muhakeme etme olanağı veriyor. Gerçekten şaşırtıcı ve defalarca izlenesi karakter anlarının bir hayli fazla olduğunu tekrar hatırlatmak isterim. Sadece, ilk defa burada görücüye çıkan Quicksilver’a fazla şans verilmemesini talihsizlik olarak niteliyorum. Işık hızından bile hızlı hareket eden ve filmin en esprik karakteri ünvanını rahatça sırtlayan gri saçlı çocuğu Marvel, The Avengers 2: Age of Ultron’da servis etmeye hazırlanıyor.

Bryan Singer, iyi bir yönetmen sayılır (The Usual Suspects ve X-2’ye kalıbımı basarım), ancak Days of Future Past için konuşursak, bu filmde olsa olsa kriz yönetiminden sorumlu olur. Wolverine spin-offları’nı da sayarsak, milenyumun başlangıcından bu yana yedinci X-Men filmi ile karşı karşıyayız. Artık Raven’ın muayyen günlerinden birine denk gelmemizden mütevellit çektiği acıları tekrar ve tekrar dinlememiz, Magneto’nun anlaşılmaz hareketler yapıp mutant faşizminden vazgeçmediğini görmek, sonu en baştan belli bir kavgaya girişmek, orijinal düşman bulmaktan muzdarip olmak ve filmin parlama noktası hâline gelme potansiyeli bulunan ama senaryonun acizliğinden kendisini açıklamak için asla fırsat bulamayan Trask (mutantlara hayran olduğunu söylemek açıklama değildir); bütün bu unsurlar, filmin mertebesini yükseltmeye çalışan ama aynı zamanda en büyük darbeyi vuran kişinin de yine Bryan Singer olduğunu gösteriyor.

‘Beyin takımı’ hakkında yanıta ihtiyaç duyulan mühim sorular var. “Serinin en nefret edilen halkası The Last Stand’in senaristi, neden projeye dâhil oldu?”, “Niçin akılda kalıcı herhangi bir müzik bestelenmedi?”, ya da daha spesifik biçimiyle, “Henry Jackman’dan vazgeçilme sebebi ne?”, “Eğer es geçmek niyetindeyseniz savaş sonrasını, Amerikalı politikacıları, Başkan’ı hedef göstermek, bu konulardan bahsetmenin amacı ne?” gibisinden uzar giderken liste; zaman yolculuğu paradoksu özelinde de kafa karışıklıkları hâkim, özellikle son sahnede, jenerik akmadan saniyeler önce beliren ‘twist’in üzerinde düşünülmesi ve yönetmenin yahut senaristin bu konuya açıklık getirmesi gerekir. Sürprizbozan niteliği taşıdığından twist’i söyleyemem, ama aklıma takılan ve gayet mantıklı olduğunu umduğum bir çıkmazı sizlerle paylaşmamda sıkıntı yoktur kanımca: Eğer gözcü projesi ta 1973’te açıklandıysa ve kullanılmaya başlandıysa 2000, 2003 ve 2006 yapımı X-Men’lerde bırakın gözükmeyi, bahsi bile geçmemesi, şaşırtıcı değil mi sizce de? 


Filmin bir diğer önemli eksiği ise aksiyon sekansları. Belki bunu duymayı beklemiyordunuz, ancak ne yazık ki, kaliteli dövüş, vurdulu-kırdılı savaş sahneleri için gittiyseniz hayal kırıklığına uğramanız işten değil. ‘Hassas’ beyinlerin zihniyetinden kaçınmak ve yaş sınırı getirmemek için bünyesinde en ufak kan bulundurmayan Days of Future Past’in dövüş sekansları, ilk sahne hariç, son derece tahmin edilebilir, kısa ve odaksız. Paris’teki kovalamacayı 4:3 kamera ile ekrana taşıması ise rezaletten başka bir şey değil. Görsel efekt ise, bildiğiniz gibi.

X-Men deyince akla gelen pek çok şeyden biri de tarih ve siyasettir. X-Men: Days of Future Past, yine sınıfta kalıyor. Ne kadar klişe de olsa, First Class’taki siyasi karışıklığın yarattığı kaos ortamından ve 60’ların/70’lerin retro atmosferinden istifade edemiyor. Görüntü kalitesini düşürüp kare hâline getirmek iyi niyetli ama başarısız ve gereksiz bir atılım.

X-Men: Days of Future Past, diğer süper kahraman yapımlarının aksine, bir dolu ödüllü ve deneyimli oyuncuları barındırmakta. James McAvoy, Michael Fassbender ve Hugh Jackman’ın başını çektiği kadro, Bryan Singer paradigmasına ustaca uyum sağlamakla beraber, son üç yıldır canlandırdığı ‘dengesiz’ tiplemelerle adından sıkça söz ettiren McAvoy, ruhen çökmüş geleceğin bilge mutantı ile filmin en zor rolünü sırtlayarak, yine alkışı hak ediyor. Yedinci defâ kamera karşısına Wolverine rolüyle çıkan Jackman için kelimeler kifayetsiz kalır tabiri caizse. Tek sıkıntım, keşke final anlarında daha etkin bir yer edinseydi.

X-Men, bize her zaman insan ile mutantın ideolojik, fiziksel ve ruhsal çatışmasını, bu çatışma sonucu ortaya çıkan şiddet eylemlerini, siyasi karışıklıklarını, günümüz dünyasının renk ayrımcılığına paralel biçimde neredeyse tüm sinema ve çizgi roman eserlerinde kimi zaman aşırı, kimi zaman hafiften işlemiş; hatta iğneleyici ifâdeler kullandığı da olmuştu. Öyle ki, Vaughn’ın First Class’ındaki bir sahnede, filmin mutant lideri kötü adamı Sebastian Shaw (Kevin Bacon’a selâmlar), kendisinden korkan ırktaşlarına hitap ederken ağzından köle sözcüğü çıkar çıkmaz kamera, odadaki tek siyahî kişiye odaklanınca, tartışmaların ardı arkası kesilmemişti.

X-Men: Days of Future Past birçok artı ve aynı zamanda birçok eksiyle dolu. On beş senedir birlikte olduğumuz sinemasal kişileri zaman yolculuğu aracılığıyla bir arada görmek ve bu süreçte yaşanan komik ve acı hadiseler, seyirci olarak kafamızda yeni bir X-Men imajı oluşturma görevini yerine getirdi. Ancak bana sorarsanız Bryan Singer’ın geri dönüşü o kadar hayırlı olmadı. Artık X-Men’den elini eteğini çeksin, The Usual Suspects gibi noir eserlere yönelsin derim ama… 2016’da ‘Apocalypse’ ile görüşmek üzere demekle yetineceğiz sanırım.


+ Karanlık atmosfer.

+ Oyunculuklar.

+ James McAvoy.

+ Makul miktarda muziplik.

+ Quicksilver.

+ Tüm X-Men evreni bir arada.

+ Magneto ile Profesör'ün duygusal dakikası.

+ Bryan Singer.

- Bryan Singer. 

- Raven'a ayırılan katlanılmaz süre.

- John Ottman. 

- Trask için yeterli karakter gelişiminin yokluğu.

- Aksiyon tatmin edici değil. 

- Finalde Wolverine'in rafa kaldırılması. 



X-MEN: DAYS OF FUTURE PAST (2014) 
7/10

6 yorum:

  1. Aydın ağabey ben bir şey sormak istiyorum son sahnede raven neden stryker oldu ? Bir tek orayı anlamadım yani wolverine nasıl kurtuldu ölümden ? Ve filmdeki favori mutantın kim ?

    YanıtlaSil
  2. Senarist Simon Kinberg'e göre böyle bir son, gerçek Stryker'ın Wolverine'i yakalaması, seyirci üzerinde yeterli etkiyi yaratamazmış. Aynı zamanda X-Men 1'in öncesine işaret ederek ekliyor: Tamamen aynı aslında. Logan'ı yakaladıkları yer farklı, ama kaderi hemen hemen aynı.

    Wolverine için Tom Cruise'un gelişmiş versiyonu desek yanlış sayılmaz. Cruise'un üstüne, bir de iyileşme gücü var. Dolayısıyla ölmesi bir hayli güç. :)

    Favori mutantım hakkında illa şunu seviyorum dediğim biri yok. Michael Fassbender, oyuncular arasından en sevdiğim isimdir, karakteri Magneto da pek havalı takılıyor, ama anlaşılması zor hareketlerin iyice cılkını çıkardığından, burada ona ısınamadım. Öte yandan Wolverine de çıkmaza girdi finalde. Ancak Charles Xavier, filme damgasını vuran kişiydi bence, James McAvoy'un katkısı büyük elbette.

    YanıtlaSil
  3. Anladım teşekkür ederim yazını çok beğendim ağabey.

    YanıtlaSil
  4. Bir konu kafamı kurcalıyıp duruyor.sinemadan çıktıktan sonra 3 gün oldu hala aynı şeyi sorguluyorum.ben bütün xmen filmlerini izlemiştim.last stand te xavier ın jean tarafından yok edildiğini gördük peki nasıl oluyorda days of future pastte bize gelecekte karşımıza çıkıyor.

    YanıtlaSil
  5. Bir sorum daha var. First class ta xavier n sakatlandığı anı göstemişlerdi burda xavier gençti ama wolverine inin ilk filminde originste son sahnede adadan kaçmaya çalışan genç mutantları kurtarmak için xavier geliyor burada yaşlı ve yürüyordu. Sanırım ayrıntılara fazla takılıyorum :)

    YanıtlaSil