Öncelikle merhaba. Bir aydan fazladır blog ile ilgilenmiyordum. Açıkçası, ilgisizliğimin sebebi olarak sadece okulu bahane etmem yakışık kalmaz; zirâ üşengeçliğimin de bunda büyük rolü var. Özür dilerim efendim.
Breaking Bad ve Dexter sona erdi bildiğiniz gibi; Breaking Bad muazzam bir finalle karşımıza çıkarken Dexter, hayal kırıklığı yaşattı. Yine de genel olarak baktığımızda TV tarihinin en muhteşem dizilerinden ikisi resmen bitti... Ve geriye, diğer bir şaheser, Homeland kaldı.
Peki Homeland, bu sezon yayınlanan 7 bölümü ile beklentileri karşıladı mı? Brody'ye ne oldu? Başrolü neden göremiyoruz? Dana, Jessica ve Chris diziyi ileri taşımak adına gerçekten gerekliler mi? Carrie artık bayat tadı mı verdi? Saul'un başrole getirilmesi doğru bir karar mı? Size bu yazımda, elimden geldiğince, bu soruların yanıtını madde madde vereceğim.
Brody nerede?
Birinci ve ikinci sezonun temalarından biri Carrie ile Brody arasındaki aşk hikâyesiydi. "Bu ikilinin arasındaki aşk mı?" sorusuna birinci sezonda emin olamadık ancak ikincide olduk. Hele son bölüme kadar, ciddi ciddi kaçma plânları yapıyorlardı. Finale doğru yazarlar, izleyiciye "ikisinin birbiri için yaratıldığını düşünün" mesajını bol bol gönderdiler ve biz de fazlasıyla aldık mesajı, inandık...ta ki, '12/12 bombing' olarak tarihe geçecek patlamaya şahit olana dek. Gerçekten de Brody'nin dile getirdiği gibi, aralarındaki "twisted love" imiş...
Bu sezon kendisi üçüncü bölümde karşımızdaydı; Venezuela'nın başkenti Karakas'ta. İlk yaralı olduğunu gördük, sonra saçsız başını ve bitap düşmüş hâlini. Carrie'nin zamanında iyilik yaptığı insan tacirlerinin yanında, Davut Kulesi adında inşaatı yarım kalmış bir 'gökdelen gecekondu sitesi'nde kalıyordu.
Sezonun duygu bakımından en güçlü bölümü üçüncü bölümdü, şüphesiz. Brody'nın saçlarını tıraş ettirmesi, pilot bölümüne yapılmış zekice bir göndermeydi ve duygu doluydu. Düşünsenize, bir sene önce kahramandınız, yetkili kişilerce başkan yardımcısıyla görüşmek için ülkenize özel jet ile giderken saç ve sakallarınız alınıyordu; şimdi ise yüz milyonlarca insanın nefret ettiği, evsiz barksız biri iken... Carrie'nin ise duruşma anında kendini kaybetmesi ve odaya kapatılması acı vericiydi.
Böylesine değerli ve ciddi sayıda hayran kitlesine sahip olan bir oyuncuyu itelemek yanlış bir karar mı, bilemem. Ancak şurası kesin ki; Brody'siz Homeland daima eksiktir, eksik kalacaktır.
Bu sezon kendisi üçüncü bölümde karşımızdaydı; Venezuela'nın başkenti Karakas'ta. İlk yaralı olduğunu gördük, sonra saçsız başını ve bitap düşmüş hâlini. Carrie'nin zamanında iyilik yaptığı insan tacirlerinin yanında, Davut Kulesi adında inşaatı yarım kalmış bir 'gökdelen gecekondu sitesi'nde kalıyordu.
Sezonun duygu bakımından en güçlü bölümü üçüncü bölümdü, şüphesiz. Brody'nın saçlarını tıraş ettirmesi, pilot bölümüne yapılmış zekice bir göndermeydi ve duygu doluydu. Düşünsenize, bir sene önce kahramandınız, yetkili kişilerce başkan yardımcısıyla görüşmek için ülkenize özel jet ile giderken saç ve sakallarınız alınıyordu; şimdi ise yüz milyonlarca insanın nefret ettiği, evsiz barksız biri iken... Carrie'nin ise duruşma anında kendini kaybetmesi ve odaya kapatılması acı vericiydi.
Böylesine değerli ve ciddi sayıda hayran kitlesine sahip olan bir oyuncuyu itelemek yanlış bir karar mı, bilemem. Ancak şurası kesin ki; Brody'siz Homeland daima eksiktir, eksik kalacaktır.
Dana, Chris ve Jessica gerçekten gerekliler mi?
Kesinlikle gerekliler.
24 bölümdür yanımızda olan her karakteri göstermek şarttır; ne olursa olsun. Yıllardır hasretini çektiğiniz ve sonunda evine dönen kocanız/babanız 219 Amerikalı'nın canına kıyan bir terörist çıkıyor. Hâl böyle olunca, ailenin maruz kaldığı ağır şeraiti görmenin hakkımız olduğunu düşünüyorum. Yeter ki uzatılmasın. Bu cümleyi duyunca akla direkt Dana geliyor, değil mi? Artık tahammülünüz kaldı mı bu karaktere? Benim kalmadı çünkü. İlk iki sezon baba-kız ilişkisi ve Brody'nin karakter derinliği açısından gerekliydi. Ama şimdi öyle mi? Hayır. Jess ve Chris'ten beş kat daha fazla ekran süresine sahip. Brody'nin yüzünü görmek isterken bu ergen ile karşı karşıya geliyoruz. Ne yalan diyeyim, ben bıktım. Yazarlar daha düzgün işlerle uğraşmalı.
Dana ölmeli mi?
Evet.
Carrie bayat tadı mı verdi?
Hayır.
Dördüncü bölüme kadar aynen böyle düşünüyordum. İki yıl çektik bu bipolar protagonistin çılgınlıklarını, artık devam etmemeliydi. Neyse ki hepsinin plânın parçasını olduğunu öğrendik de rahatladık.
Eklemek isterim ki, Claire Danes hârikâ bir oyuncu. Gerçekten ama...
Saul'un başrole getirilmesi doğru bir karar mı?
Evet.
Brody'nin yokluğunda yapacak başka bir şey olmadığını düşünürsek doğru bir hamle. Saul Berenson derin bir kişilik ve artık resmen CIA amiri. Mandy Patinkin'in inanılmaz bir performans sergilediğini de söylemeliyim.
Homeland beklentileri karşıladı mı?
Karşılamadı.
Beklentilerin karşılanmamasının en büyük -hatta tek- nedeni elbette Brody ve onun yokluğunda meydana gelen konu fakirliği.
Lâkin beklentilerin üstüne çıkılmaması kötü olduğu manasına gelmiyor. Homeland, ilk iki sezona göre düşüş yaşasa da, hâlâ Amerikan televizyonunun en iyi draması.
İngilizce bir deyim ile yazımı bitiriyorum: "When it's bad, it's still good."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder